Erkeğin ve kadının evlilik çatısı altında farklı konularda rikkat ve dikkati gerekiyor. Yani sevgiyi her ikisi de kullanacak ama bunun başarılması için erkeğin ayrı bir tepede, kadının ayrı bir tepede emek sarf etmesi lazım gelir. Ki; genelde Fahr-i Kâinat Efendimizin, Hz. Fatıma’nın düğününde emrettiği:
Nurbaki’yi Takip et
“Hz. Ali‘ye: sen, Fatıma’nın kölesisin; Hz. Fatıma’ya da: sen, Ali’nin cariyesisin…”
Şeklindeki tanımı meseleyi kökünden hallediyor! Yani; bir kadınla bir erkeğin evlilik çatısı altındaki münasebetlerde asıl dikkat edecekleri rol: Efendimiz tarafından açıklanmış. Bizim bir daha bu role ekleyecek bir şeyimiz yok!
Ama bu zor bir şey: ahlâk! Yani, hiç kimse Hz. Fatıma’nın ve Hz. Ali’nin ahlakına erişemez. Erişemediği için de elbette ki zaaflar yavaş yavaş teessüs eder, durur.
Yani; bir köle gibi eşine sadık olan bir erkeğin, bir cariye gibi kocasına sadık olan bir hanımın aralarındaki sevginin tükenmesi, azalması söz konusu değildir. Şiddetlenir, azalmaz!
Ancak benim bugünkü toplumda müşahede ettiğim ve bu sevginin hiç istenilen seviyede olmadığını gördüğüm bir takım ana noktalar var, onları özetlemek istiyorum:
- Birincisi kadına düşen iffet, hayâ ve saygı… Bu üç şey kadının taşıdığı sevginin kabının aşağı yukarı en cilalı kısımlarıdır. Sevgi kabının taşıdığı, sevgi şerbetinin bardağı bu üç kavramla ayakta durur.
- Erkeğin sevgi kabı ise (çok daha önemli) şefkatle yürür. Şefkat ve sevginin taşınması zorunlu… Yani; Aile yuvası içerisindeki sevgiyi ayakta tutan bir anlamda erkektir! Kadının iffeti, hürmeti ve hayâsı ile kadın vazifesini tamamlamıştır!
Eğer; erkek şefkat, merhamet ve sevgiyi kabında taşımazsa hiçbir yere varamaz, böyle bir aile yuvasında!
Alıntı: İslam Ailesinde Kadın ve Erkek