Şimdi ‘in temel emri iki tane vazgeçilmez noktada birleşiyor. Bir tanesi infak, birisi ! Yüce kitabımızın baş sahifesi Fatiha’yı bir önsöz, Kur’an özeti gibi kabul edersek (ki öyledir) hemen başlayan ikinci sure olduğu hâlde Bakara Suresi hemen Fatiha‘nın tam karşı sahifesinde… Orada Allah “Bu kitap infak edenlere, edenlere ve namaz kılanlara hidayet verir” diyor.


Nurbaki’yi Takip et


Buradan anlaşılan çok net bir emirdir. Kur’an’dan bir fazilet alabilmek, Kur’an’dan bir yücelme bir hidayet alabilmek için bu üç unsuru bir arada tutmanız lazımdır, diyor Allah.



Peşin şart koşmuş; gayba inanmak, namaz kılmak ve infak etmek

ın tam kelime karşılığını bulmak güç fakat şöyle diyebiliriz; paylaşmak. “Allah’ın verdiği nimetleri paylaşacaksınız” diyor, İslamlara. Ve bu nimetleri kendimiz daha evvel de bir sohbetimizde söyledim para, mal saadet, sağlık güzel ses, ilim ve nihayet güler yüz. Bunların hepsinden beraber paylaşacaksınız insanlarla, diyor.

İslamiyet’te infak kavramı çok geniş

Şimdi İslamiyet‘te “infak kavramı” çok geniş bir kavramdır. Yani varlığını ve kendinde mevcut ilahi nimetleri başkalarıyla paylaşmayan insan hiç boşu boşuna “İslam’ım” diye gezmesin. Çünkü zaten çeşitli ayetlerde de infak etmedikçe cennete girilemeyeceği ve imanın tekemmül edilemeyeceği çok söylenmiştir.

Mesela çok belli bir hadiste Efendimiz “İnfak etmeyenin, zekât vermeyenin namazı yoktur. Namazı olmayanın zaten hiçbir şeyi yoktur” gibi vurgulayarak özellikle belirtmiştir. Sonra İslam büyüklerine baktığımız zaman, bilhassa ilk kuruluş çağındaki isimlerini andıkça huşu duyduğumuz zatlara baktığımız zaman hepsi bu infakın paralelinde nesi var nesi yoksa dağıtmış ve borçlu gitmişler.

Tabii böyle bir paylaşmayı, kendisine verilen ilahi nimeti paylaşmayı herkes beceremez. Ama bunun için bir sınır koymuş İslam; en az mesela bir tavanı var, tabanı var.

Müslüman olması gerekmez

Eğer bir insan iman etmişse ve gönül penceresi açılmışsa bu açıklığının tavanını ve tabanını koymuş infak sistemi içerisinde. Mesela; bir zekât mecburiyeti koymuş ki; bu zekât infakın bir parçası olmakla beraber (yani İslami yardımlaşmanın bir parçası olmakla beraber) biraz da özel yanları olan, İslam toplumu içerisindeki ekonomik dengeyi kurmayı hedefleyen çok değişik bir tarz infaktır.

Ve biraz önceki konuşmalarımda dedim ki “Bir insanın yardım etmesi için yardıma muhtacın mutlaka Müslüman olması da gerekmez” dedim. “Bunu nereden çıkardın?” diye sorarsanız, cevabı çok basit. “Zekât yalnız ‘a” verilir. O hâlde zekâtı tasvir ettiğine göre “Yalnız Müslüman’a vereceksiniz” diye; demek ki infak… Buna bir tasvir koymamış, herkese verilebilir. Kim muhtaçsa, yardıma kim layıksa ona yardım verilecektir, diye.

Kader nasıl değişir?

Şimdi bu yardımları, yani infakı geniş çapta tanımlarken yine yüce kitabımız Sure-i Leyl‘de çok ilginç bir yasa getiriyor. Ki… Bu aynen ayeti kelime kelime anlatmak istiyorum;

  • [92/5]: Kim ki ittika eder (yani namaz kılar infak eder) ve ita ederse (bakınız hem infakı söylüyor arkasından bir de ita ederse diyor)
  • [92/6]: ve de Allah güzelliklerini tasdik eder, doğrularsa (her baktığı hadisede Allah güzelliğini seyrederse)
  • [92/7]: ben onlara güzel bir kaderi kolaylaştırırım.
  • [92/8]: Kim ki buhul gösterir (Buhulden kasıt da, cimrilik hiç kimseye faydası olmayan)… Kim ki buhul gösterir ve içtinap eder (Kendi gururunu ön plana alır. Sevgi yerine sevgisizliği kendi varlığına inanmak gibi kendi gururuna kapılırsa)
  • [92/9]: ve güzeli tasdik etmez (Allah’ın yarattığı her şeydeki gerek kaderde olsun gerek eşyada, mahlukta olsun güzeli reddederse, inkâr ederse, yok böyle bir şey derse, güzeli beğenmezse, kaderin güzelliğine inanmazsa)
  • [92/10]: onun için de çok zor bir kaderi müyesser ederim, diyor.

Bu fevkalade önemli bir ayettir. Bu demektir ki; “İnsanlar infak ettiği müddetçe, ita ettiği müddetçe kaderlerindeki atlaması güç engeller kolayca atlanır” demektir.

Nitekim bundan dolayıdır ki Yüce Peygamberimiz belayı defeder”… Ee? nasıl defedilir?” dersen, sadaka defeder.

“Nasıl olur, Yazılmış bir kader nasıl değişir?” dersen, Efendimiz diyor ki; “Allah kendi kitabında buyuruyor: ‘Siz infak ederseniz ittikanın bir parçası olarak ben de size güzel kader veririm.’”

Zaten, İslam kader mekanizmasında en ilginç, orijinal yanı budur… Bütün dinlerin, bütün felsefelerin kadere bakış açıları standarttır, donuktur. Yani bir kısmı “kader vardır” der, bir kısmı “yoktur” der ama kader vardır diyenler için alın yazısı değişmez.



Ama yüce kitabımız alın yazısı “infak” ve “itayla” değişir diyor. Yani “siz, sizdeki nimetlerden başkalarına verirseniz alın yazınız değişir” diyor.

Allah’ın vereceği daha büyük prim yok

Dolayısıyla, içtimai yardımlaşmaya insanları sevk etmek için Allah’ın vereceği daha büyük prim yoktur.

Yalnız, mesela “Herkese yardım edin” dendiği zaman “etmiyorum!” der… Ama öyle bir getirmiş, zorluyor ki sizi: “Kaderinizi değiştiririm, yardım ederseniz” diyor. Sizi mecbur ediyor!

Şimdi konuşmalarımızın başlangıcında da söylediğim gibi bu ita ve infak; itayı sonrasında söyleyeceğim. İta ve infak o kadar esrarlı şeyler ki. Siz kendinize verilen nimetleri başkasıyla paylaştıkça gönlünüz açılıyor. Gönlünüz açılınca hem kendi dertleriniz kalkıyor hem Allah’ı seyretme perspektifiniz, Allah’ın yüceliğini, güzelliğini seyretme perspektifiniz değişiyor. Daha çok vermek istiyorsunuz tabii.

İçerik no: 2504


Gösterim: https://www.youtube.com/watch?v=P94c2T6CkbM

Bu sayfanın kısa adresi: https://nurbaki.org/2504