Efendim, şimdi şöyle söze başlamak istiyorum; Yüce Peygamberimizin hanımefendilere getirdiği ilk hürriyet… Bunu mutlaka duyurmak istiyorum: “Rızası olmadan evlendirmeme” ilkesidir. (İslam’da kadın)
Nurbaki’yi Takip et
14 asır evvel ve İslamiyet‘in henüz birinci ayındayken, yani İslamiyet‘in ilanının birinci ayındayken Efendimiz o zaman etrafında bulunan ashabı güzide Ammar, Zeyd, Cafer‘e dedi ki; “Herkese duyurunuz! Müslüman olsun olmasın, kızlarınızı rızası olmadan evlendirmeyeceksiniz!”
Şimdi, basit gibi görünen bu olay var ya, ilk defadır yeryüzünde hanımlara evlenme konusunda bir numaralı fırsat veren, “rıza fırsatı” veren… Dikkat ediyor musunuz? Hâlâ toplumumuza sokamamışızdır. Ve o kadar abes bir yanılgı vardır ki, bunu söylüyor: “Efendim, kendi hâline bırakılır mı? Cahil, bilemez!” Resûlullah bilmiyor muydu bunu? Onun cahil olacağını, hata yapabileceğini, bilmiyor muydu? Ama “rızası hilafını evlendirmeyeceksiniz”, diyor. Öyle kaideler koymuş ki; beş altı tane hadisi var. Yani rızasının hangi tarzı vardır?
- Mesela; birisi geliyor, diyor ki “Ya Resulullah! Benim (diyor) kızım utanıyor” diyor… “Söyleyince (diyor) yüzünü kapatıyor” diyor… “Seni felanla evlendireyim mi?” diye. “Olmaz!” diyor. “Üç defa ayrı ayrı tekrar et, dördüncüsünde de ki: susarsan ikrar kabul edeceğim… Ona göre sus kızım. Ya hayır de, bana söyleyemiyorsan annene söyle, de” diyor.
Bu kadar önem vermiş rızaya. Ama biz bunu asırlar sonra bile yürütememişiz. Şimdi, tabii bu tarz bir gelişmeyle, bir defa bir “kız rızasıyla evlendirilmesi olayıyla birlikte” evvela anlıyor ki, ben de erkekle eşit haysiyetli bir varlığım. Kimse bana cebir (şiddet) yapamaz!
Semih Sergen: Peki, o zaman aklıma şöyle bir soru geliyor. Mesela hâlâ bizde tabii bazı yörelerimizde süren bir âdet var; başlık parası diye. Şimdi eğer bir genç hanım, evlenecek bir hanım, efendim “benim filan böyle filan delikanlıyla evlenmekte rızam var” diyorsa, bu beğendiği genç ya da evet dediği genç ola ki, fakir bir insan olabilir. Ola ki, babası da kendisini evlendirebilmek için büyük bir başlık parası istemiş olabilir. Fakat eğer Resûlullah sünnetini yerine getireceksek ki, getirmek zorundayız… O zaman soracağız kendisine: ben filanı istiyorum dediği zaman, onun da fakir olduğunu göreceğiz. Bu parayı ödemeyeceğini başlık parasını veremeyeceğini bileceğiz...
“Ben istemiyorum” derse, bitti oyun!
Şimdi, zaten rıza (şeyinde) bahsinde… Yalnız burada bir incelik var. Rıza bahsindeki incelik şu: yani, bir kız ben falanı beğendim diye gelsin ebeveynine baskı yapsın, demek istemiyorum.
Rıza, şimdi başlık parasını kaldırdığı için uygulanmıyor. Şimdi, bir adam kızını evlendirecek, on milyon lira başlık koymuş. Ahmet Efendi çıkmış, ben talibim demiş. Kıza soracağız, mecburuz çünkü sormaya. “Ben istemiyorum” diyor. Bitti oyun!Şimdi o yörede bir tek kişi varsa “on milyon lirası olan” kıza sorduğu için kaçırdın postayı, şansı kaybetti.
Başlık parası İslamiyet’e sığmaz!
İşte! bunun için sormuyor adam. Görmezlikten geliyor. Zaten başlık parası dediğimiz hadise ne İslamiyet’e sığar ne bilmem neye sığar! Ama gelmiş, usulden “güya masraf diye alınmak istemiş” başlangıçta, sonradan sanki bu kurammış gibi “Türk İslam kafasında” varmış… Gördünüz mü Selçuklularda, başlık parası? Osmanlı İmparatorluğunda var mı, başlık parası? Hazreti Mevlânâ, Hazreti Hacı Bektaşi Veli zamanında… var mı? Bunları kendi kendimize ihdas etmişiz.
Bakınız yine 13. asır velileri dediğimiz zaman, biz bunları İslamiyet’i en iyi yorumlayan İslam mütefekkirleri olarak tanıdığımız için iki de bir üzerinde duruyoruz.
Kadınlara değer vermişler
Bir Hacı Bektaş-ı Veli‘ye bakın, bir Hazreti Mevlana’ya bakın… Kadınları almış sohbet etmişler, kadınlara değer vermişler. Ve hatta mesela; Hacı Bektaş Veli’nin Fatma Bacısı vardır. Meşhur, ilk irşat ettiği talebesi Fatma Bacıdır. Ve Fatma Bacı’dan izin alınmadan Bektaşi… Yani ruhaniyetinden izin almadan “Bektaşi tarikine girilmezdi”.
Bu kadar önem verilmiş.
Şimdi, buradaki hadise, eğer bir İslam müttefikkiri Resulullah’ın hayatını çok incelemişse, sözlerini (hadisleri) çok iyi süzgeçten geçirerek… Hangisi, hangi zaman söylenmiş? Niçin söylenmiş? Bunları çok iyi bilirse hanımlarla, erkeklerin eşit olduğunu ve aynı saygıya muhtaç olduklarını, hatta zaman zaman himaye açısından daha ileri gidildiğini görmüş olmaları lazım.
Gerçi şimdi, bugünkü çağımızda “Bizim hakkımızı verin, biz himayeye…” Buradaki himaye manevi bir himayedir. Yani, “Üşüdüğü zaman sırtına ceket koymak” gibi himayedir. Böyle bir (şeyi) toleransı şüphesiz ki, Hz. Mevlana çok güzel yaşatmış… Ve Mevlevi muhitlerinde de, uzun müddet toplum içerisinde, bilhassa uzun süre Orta Anadolu‘nun yapısından, sosyal çalkantılarından doğan (zorla işte tarlada çalışmaktan tutun da) baskı altına giren hanımefendilerin hayatında bir ümit ışığı olmuş.
Sonra hanımlara bakarken […] gözle bakılmış ki, Hazreti Peygamberden gelen emir de zaten mahiyet itibariyle öyledir… Bir eşitlik simgesi içerisinde bakılmış.
Kadını küçümser görmek hakkına sahip değiliz
Yani, nasıl ki bir erkeği günahlarından dolayı uzun boylu eleştirip de dinden çıkaramıyorsak, bir hanımı da günahlarından dolayı dinden çıkaramadığımız gibi eleştirilerimizi onu insan görmemek, küçümser gibi görmek hakkına sahip değiliz!
Bilhassa Hazreti Mevlânâ’nın, Konya’da o zamanın “kötü kadın” diye tabir edilen, randevu evlerinden birine kadar gidip de kızların her birisinin hatırını sorması okşaması, sevmesi, dua etmesi çok meşhurdur. Ve ona taassupla bakan, etrafındaki talebeler… O zaman yani bunlar da kim filan?
Onlar çok güzel, Cenabıhakk’ın kaderinde çok zor bir görev yapıyorlar. Ne kadar güzel insanlar değil mi bunlar…
Hazreti Peygamber’in sırrı gönüllerdedir
Binaenaleyh, yani aslında Hazreti Peygamber’in sırrı gönüllerdedir. Onun için gönül gezintisi yaptık programımızın ismini. Bu sırrı gönüllerden mesaj alanlar, dünyanın herhangi bir yerine gitse, hangi zaman dilimine gelirse gelsin… Baktığı hadiseleri Hazreti Peygamber açısından bakar.
Hazreti Peygamber nasıl bakmış? Şefkatle bakmış, o da şefkatle bakar. Eğer bir insan diğer insanlara şefkatle bakamıyorsa, bir insan “kadınla erkek arasında fark görüyorsa”, Hazreti Peygamber’in hepimiz için hediye ettiği büyük gönül dürbününe bakmıyor, demektir.
“Arkasını dönmüş başka bir deliğe bakıyor o”
Gösterim: https://www.youtube.com/watch?v=zOUMbSWSNzA