Hay, diri ve canlı anlamına gelir. Ancak gerçekte bir Sıfat-ı İlâhîdir ve ölmeyen, devamlı diriliği temsil etmektedir. Dolayısıyla “Hay” bir tek canlıya ait fâni bir hayat değil, tüm canlılara ait ortak bir kavramdır. Varlıkların genetik şifrelerle kuşaktan kuşağa aktardıkları hayat öyküsü “Hay” sırrından bir parçadır.
Nurbaki’yi Takip et
Kuran‘daki Hay sırrına gelince… Ayetlerin mânâlarındaki diriliği ifade etmektedir.
Kuran Kelâmı daima diridir. Yaşar, her geçen gün gençleşir, eskimez ve de ayetlerin anlam ve kavramları esrarengiz bir canlı gibi aramızda dolaşır.
Tüm hayata ağırlığını koyar.
Hay sırrını nasıl hissederiz?
Hay sırrı gerçekte kalp gözüyle sezilir. Ancak bize, bilime yansıyan yanları ile görülür. Şöyle ki:
- O’nun emirleri mutluluğun canlı şahididir. Yasakları ise beşer ıstırabının kısır döngüsüdür. İnfak emri ile insanlar arasında çözülmez bir öz birliği getirmiştir. Uyamazsanız, doktrin kargaşasında mutsuz bir dünya gelir sahneye.
- O’nu yürekten dinleyince tüm elemlerden, çıkmazlardan sıyrılır, kendinizi mânâ cennetinde bulursunuz. Acılarınız, dertleriniz bile diner. Bu, Kuran’ın hay mucizesi içinde şifa sırrıdır. O’nun bu akıl almaz hikmeti inanmayanlarda bile etki yaratır.
- O’nun dua niteliğindeki ayetlerini okuyunca, nice kaza ve belâların maddi siluetlerinin gelip yanınıza durduğunu görürsünüz. Ayetin gücü, sonsuz bir enerji perdesi gibi çevrenize çekilivermiştir.
- Ölülerinize Kuran okuyunca sanki onlardaki mutluluğu beraber yaşarsınız. Bir başka âleme, ayetlerin nasıl yansıdığını, ulaştığını duyarsınız. O’nun Hay sırrı, sanki size de o âlemden bir pencere açmıştır. Aranızda duygusal bir acı varsa o anda sünger gibi emilir, sanki yakınınız ölmemiş, yaşıyor sanırsınız.
Kuran insanla ikiz kardeştir.
Ancak bunlar, hay sırrının bilincinize ve genelinize yansıyan etkileridir. O’nun asıl hikmeti sizinle beraber derinlerin en gizli yerinde yaşar.
Kuran, inanan insanla ikiz kardeştir. Hadis hükmü bu sırrın en net tanımıdır. Ayetlerin dış mânâsı insanın maddi hayatını temsil eder. Hay sırrı ise insanın gönlünü temsil eder.
İnsanın asıl gerçeği nasıl gönlünde ise, ayetlerin hay mucizesi de öylesine içtedir. İşte! İnsanın değeri, tüm âlemlere geçiş vizesi olan yanı Kuran ayetlerinin hay sırrıdır.
Hay sırrı nasıl doğar?
Bir insan, Kuran ahlâkıyla yoğrula yoğrula ikiz olma hikmetine erişir. Büyük veliler gibi gerçek diriliği, hay sırrını bulur.
Kuran’ın en büyük mucizesi budur. İman ve amelini ayetlerin hükmü istikametinde bütünleştiren insan, gerçek diriliğe kavuşur.
Bu kavranması güç hali biraz tanıtmaya çalışacağım… Kuran ayetlerini kişiliğine bir kez yansıtan insan, âlemlerin tüm mekanlarında intikâle geçer ki, bu hem eşyanın iç gerçeğini bulmak hem efendimizin cereyanını tatmaktır.
Tasavvufta bu hale gerçek diriliş… “Ölmeden evvel ölmek” denir.
Bu mucize oluş içinde elest, cennet her an hissedilebilir. Bu kimse cennete ait bir ayeti okursa o mekânı aynen hisseder.
Geçmişteki bir kavmin öyküsünü anlatan ayeti okuyorsa, yine zamanın o katına ışınlanmış gibi aynen seyreder.
Bu yüzden hay sırrına erenler tüm insanlara, insanların kendinden daha çok acır ve büyük velîlerin sonsuz insanlık sevgisi bu hikmetle doğar.
Hiç şüphe yoktur ki Kuran ayetlerine uyum, Efendimizi taklit ve O’nun gibi davranabilme sanatıdır. Yoksa herkes Kuran’a uyabildiğini zannederse elbette bu hay sırrını fark edemez.
Halbuki Kuran ayetlerine uyumun gerçek yönü yine hay sırrında bellidir.
Kuran ayetlerine uyum
Zira Kuran ayetlerine uyumun her merhalesinde âlemlerin en yücesi Efendimize bir gönül cereyanı geçer. Bu iletişim sonsuza kadar karşılıklı sürer gider.
Kişiliğimizdeki her çizgi Efendimizin sırrını taşıyorsa hay sırrı doğuyor demektir.
Gerçek ve asıl olan bu yüce hikmet yanında, elbette kademe kademe hay sırrını tatma hazları vardır. Kuran’ın bir tek ayetine uyum bile başlı başına bir hay sırrıdır.
Mesela… İnfak etmek! “Allah‘ın verdiği her nimetten başkalarına vermek” hikmetine erişen biri, otomatikman insanlık sevgisi kazanır ki, bu dirilik onu bir daha ölmeyecek bir hikmete ulaştırır.
Kuran’ın “Hay” hikmetinin çok önemli bir yanı canlılık vermesidir. Genel bir tanımla “Ölü kalpleri diriltmesidir.”
Mânâ açısından kalpler ancak Kuran’la dirilir. Yani kalp ayetlerden gelen Hay sırrı ile gözünü açan ve uyuyan güzel gibidir. Onu, bir yandan elest çağrısı ile bir yandan gerçek yurdu olan cennet kokusu ile ancak Kuran diriltir.
Gönüller bazen uykusunun derinliğine göre hemen uyanır bazen de bir türlü gözünü açamaz… Bu yüzden Kuran’ı algılamayan kalbe “Ölü” gözüyle bakılır.
Kalbin dirilmesi, vicdanın doğması ve iman ateşinin yanmasıyla fark edilir. Ondan sonra bu diriliş gül goncasının açılışı gibi kat kat devam eder, durur.
Namaz ve namazda Fatiha’nın günde 40 defa okunması, sonsuza dek devam edecek olan dirilişi ahenkleştirir.
Sonsuz güzelliklerde, doyumu imkânsız bu zevk aleminde, her gün yeni bir mekânın seyri ve her gün yeni bir hazzın sırrı tecelli eder.
İşte Kuran budur! İnsanı her gün yeni bir âlemin diriliğine götüren İlâhi Mucize…
Ve bunu yaşayanlar bize sesleniyor: “Veyl! Kuran’ı yalnız kitap sananlara!”
İçerik no: 6839
Kaynak: Dr. Haluk Nurbaki, Kur’an Mucizeleri, Syf. 108