Nurbaki’yi Takip et
Şimdi tabii, insana verilen önemde Efendimizin en büyük örneklemeleri, İslamiyet’in en çetin günlerinde verdiği akıl almaz sabır örnekleridir. Bir gün Ebu Cehil ile Ebu Süfyan konuşurken diyorlar ki “Bu ne iştir yahu?” diyorlar. Peygamberimizden bahsederken tabii ismiyle bahsediyorlar, inanmadıkları için…“Bu Muhammed (sav) ne biçim bir sabra sahiptir; bize seksen defa tebliğ yaptı, kendisine bunca hakaret yaptık, hatta taş attık, lüzumsuz şeyler attık üzerine ve her an ölümle tehdit ettik, müslümanlara bunca cefa yaptık, yeniden bir toplumda yüz yüze geldiğimiz zaman sanki ilk defa bildiriyormuş gibi dini, o hafif mütebessim çehresi, sesinde müşfik bir çekicilikle hiç sesini yükseltmeden nasıl konuşabiliyor, bu olacak iş mi?”
Onlar bile şaşırıyorlar, yani Efendimizin tarzına. Çünkü Efendimizin çok meşhur nezaket tarzından bir tanesi hafif tebessümünün yanında hiçbir sesini yükseltmeden olayları izah etmesi, hiç kimseyi kırmadan bir konuyu anlatması, Düşmanı bile olsa bir konuyu anlatırken herhangi bir kimsenin kırılma şansını hiç bırakmazdı. O kadar dört dörtlük bir edebî motif içerisinde anlatırdı.
Gayet nazik anlatırdı
Yine çok, insanlara basit gibi gelen ama aslında çok büyük değeri olan bir şey; Yüce eygamberimiz konuşurken katiyen boynunu çevirmezdi! Kendisi böyle dönerek konuşurdu. Boynunu çevirmek bir nevi onu istiskal [soğuk davranış] olur, O’nu küçük görme olur diye beş yaşındaki çocuk bir şey sorsa, bir kafir bir şey sorsa bütün vücuduyla döner, gayet nazik bir vaziyette anlatırdı.
Bu basit gibi görünen ama aslında insana verilen değer bakımından çok üstün bir şey mavera. Efendimizin insana verdiği değerin özünde bir sır yatmaktadır.
Şimdi insan bütün varlıklardan farklı olarak Allah’ı evvela tanımak, sonra seyretmek, sonra görmek âdeta o hazzı almak istemektedir. Bu kendi kendine işlediği, kendi kendine yarattığı bir hadise değildir, bu yaradılışında vardır. Allah’ın bütün yaratılış, “tekvin” dediğimiz sahifelerinde, katlarında, laboratuvarında envaiçeşit varlık çıkmıştır. Melekler, ruhlar, cinler daha aklımıza gelmeyen birçok ledün âlemi varlıkları. Bütün bu varlıkların kendi motiflerinde, hususiyetlerinde, görevlerinde güzelliklerinde ayrı bir dizayn vardır. Fakat Allah öyle bir varlık istemiş ki, kendini bulmak için kendine koşsun. Bir başka anlamda o varlık içerisinde Cenabıhak kendi güzelliğini seyretsin. Çünkü “bu cümlede çok büyük bir öncelik vardır”.
İnsan çok değerli
Şimdi biliyorsunuz insanlar bugün, mesela denizaltında araştırmalar yapıyor. Denizaltında bakıyorsunuz ki zarif bir orman… O (her zaman misal veririm) çok tatlı bej bir örümcek sırtında mavi incilerle desen işlenmiş. Yani bunu ancak bir güzel tuvaletin üzerine bir süs olarak yapabilirsiniz. Denizin binlerce metre altındaki pembe çiçekli bir ormanda bunun ne işi var?
Allah’ın insana verdiği çok önemli bir değerdir. O insanı oraya indiriyor, seyrettiriyor, filme aldırıyor, televizyonda size seyrettiriyor. Bu demektir ki; Allah sanatını insan gözünden de seyretmek istiyor. Bu çok hem mana ilimlerinin (tasavvufun) hem de insan zekâsının çok iyice üzerinde durması lazım gelen bir keyfiyettir. Bütün güzellikleri, bütün ilmin maverasını; mesela genetik şifreler yapmış, kendine göre pek çok canlıları yaratmış… Bunun ne lüzumu var? İnsan bunu çözsün de bunun üzerindeki esrarları anlasın. Ama Allah bir mahlukta, bir varlıkta istemiş ki “bu benim sanatımı iyi bilsinler”.
─ Semih Sergen: Tabii bu aynı zamanda insana vermiş olduğu değeri gösterir.
Evet! İşte, ondan dolayı insan çok değerli olmuş oluyor. Yani yüce peygamberimizin insana verdiği bu değer bize şu mesajı veriyor: o anda gördüğünüz o insan; çocuk, yaşlı, hatta kafir, putperest kim olursa olsun… Allah’ın yarattığı bir kul ve bunun mayasında günün birinde Allah’ı seyretmek kabiliyeti yatıyor.
Şimdi, bir maden mühendisi düşününüz ki, (haşa!) Efendimizi bir maden mühendisine benzetelim… Elindeki o namütenahi aletlerle bir kaya parçası gibi görünen bir taşa yaklaştırıyor, sinyal alıyor, içinde radyum var. Radyoaktif var. O kayaya elbette bir itina gösterecektir, o maden mühendisi.
En büyük sünnet: Nezaket-i Muhammedi
Efendimiz de bütün insanların gönlünde Allah’ı bulmak sevdasının yattığını; işlenmiş olsun, işlenmemiş olsun, üstü kapaklı olsun, bir daha sarılmış olsun ne olur olsun…Özünde bu sevdanın olduğunu bildiği için bu insanlara akıl almaz bir sabır, akıl almaz bir meşakkat gösteriyor. Hatta yüce kitabımızda Allah diyor ki; “Resulüm (diyor), habibim (yani sevgilim ve peygamberim anlamına) ben sana dedim ki insanlara bunu bir defa tebliğ et, bir defa bildir.” Ondan sonrasını ben ya yaparım ya yapmam? O insanın, o tebliğe vereceği tepkiye göre Allah laboratuvarında ölçer; bu tebliğe karşı hiçbir tepki görmemişse hadi tamam senin işin der, kalbini mühürler geçer. Ama (diyor) “Sen ne yapıyorsun? Seksen defa aynı yere usanmadan tebliğ ediyorsun. Kendini öldürme pahasına bu tebligatı yapıyorsun. Bu nedir? Bu insanlara düşkünlüğün senin?”
Burada da bizlere Allah, Efendimizi tarif ediyor Kur’an lisanı ile. Ben kendisine bir defa tebliğ et dediğim hâlde o benim yarattığım bu insanın gerçek sırrını anladı. Bir tek fazla insanda Allah’ın güzelliğini seyrettirmek, bir tek fazla insanda “Allah” dedirtmek için canını, varını, yoğunu ayağının altına serip büyük bir gayretle buna düşüyor, diyor.
İşte, bu aslında bir Müslüman için en büyük sünnettir. Yoksa sünnet sakal bırakmak, kolunu şöyle tutmak değildir. Bir Müslüman ısrarla insanlara karşı fevkalade saygılı olacak! O’na Allah gerçeğini öğretebilmek için elinden geleni yapacak.“Nezaket-i Muhammedi” diye tasavvufta bir tanım vardır. Her şeyin en ince yanından insana yaklaşın, demektir bu Nezaketi- Muhammedi…
Bu güzelliği yaşatacak ki, efendimizin ümmeti olma şerefine ersin. Yoksa insanlara kaba davranan, insanları kavgaya sürükleyecek ihtilaflar çıkaran insan, Allah’ın varlığını tebliğ etmeye yahut onu birisine öğretme hassasını başlangıçta kaybetmiştir. Asık suratlılar, herkesi cehenneme postalamalar bunların dinle ilgisi yoktur. Bakınız, bütün bu kapıları Resulullah efendimiz 14 asır evvel sanki bu devrin gelip de herkesi cehenneme gönderen din adamlarını o zamanlar hesap ediyor gibi (tabii hesap etmiştir de) diyor ki; “Hiç kimseyi ibadetinden dolayı cennete, günahından dolayı cehenneme layık görmeyin. O Allah’ın takdirine aittir.”
İçerik no: 1513
Gösterim: https://www.youtube.com/watch?v=URyaFh7HXJA