İbadetin manevî hikmetlerini açıklamadan evvel, çağımız insanına ibadetin biyolojisini anlatmak istiyorum:


Nurbaki’yi Takip et


a- İman etmek, insanın biyolojik ında mevcuttur ve her insanın kullanmak zorunda olduğu bir anahtardır.



Beynin hipotalamus bölgesinde yer alarak bütün hormonları yöneten bir merkezle, duygularımızın tesirinde kalan bir başka merkez yan yanadır. şeklimizi baştan sona yöneten iç salgı bezleri ve bunların merkez komutanı olan hipofiz salgı bezi, işte bu hipotalam çekirdeklerindeki kompüterize programlarla ayarlanır. Moral tesirlerin tamamı ve buna bağlı bedenî sonuçlar, hep bu hipotalamus – hipofiz ahenk dengesine tâbidir. Yapılan araştırmalar, bu ahengin sağlıklı olmasını güven ve  esaslarına bağlamaktadır. Korku ve kin ise, bu ahengi tersine çeviren duygulardır.

Bir insan kin ve korkuya düşerse, hipotalamus – hipofiz program ahengini kaybeder ve bütün hormonlar karman çorman olup insan fizyolojisinin tamamı bozulur. Açıkça görülüyor ki, bu dengeyi korumak için korku ve kinden uzak kalıp sevgiyi ve güveni seçmemiz, beynimizin bu hassas bölgesine biyolojik olarak nakşolmuştur. Diğer bir ifadeyle, hayatın bu temel noktasına Allah iman mührünü basmıştır. Bu gerçeğe karşı çıkmak insan biyolojisine karşı çıkmak demektir.

Yüce kitabımızın emri ile:

İnsan kendini başıboş mu bırakıldı sanıyor?

İnanmazsanız, korkudan kurtulamaz ve güven duyamazsınız. Her an hissedeceğiniz ölüm korkusu, güvensizlik ve kin hipotalamus yolu ile en hassas noktanız olan hipofizinizi yer bitirir. Onu kurtaracak tek şey, inanarak elde edeceğimiz sevgi denizinde, iç dünyamızın ihtiras ve kin ateşini soğutmaktır.

b- İbadetlerin, biyolojik ahengi sağlamada almaz tesirleri vardır.

Cenab-ı Hak, çok özel bir varlık olarak yarattığı insanın kompüterize yapısına ibadetleri öyle programlamıştır ki, sağlıklı yaşamak için ibadet vazgeçilmez bir reçete olmuştur. Bunları tek tek görelim:

Abdest almak

Abdest insanın statik elektriğini atarak, deri ve sinir sistemindeki gerilimleri yok eder.

Dolaşım sistemindeki minik tıkanmaları açar ve damar sertleşmelerini engeller.

Lenf damarlarını devamlı şekilde canlı tutarak korunma sistemini dinç ve kuvvetli kılar. Bu ise, bütün hastalıklara karşı güçlü olmamız demektir.

Gusûl abdesti, çok önemli bir tesire sahiptir. Burun ve boğaz yıkanması, hipofiz salgı bezinin damarları üzerine masaj yerine geçtiği için, bedenin gençliğini ve çliğini sağlayan tek tedbirdir.



Namaz

Bir günde kılınan 40 rekât namaz, bir saatten fazla süreyle göz merceklerini dinlendirir. Çünkü secde noktası yaklaşık 1,5 metre mesafededir. Göz merceğinin normal dokusu (odak noktası) da 1.5 m’dir ve mercek ancak bu mesafeye bakarak dinlenebilir. Kalbin elektromanyetik pozisyonu, esnasında devamlı bir huzur ve sükûnet haliyle dengeli dinlenme kazanır.

Namaz sırasında bütün eklemler tam bir huzur talimi içindedir. Özellikle omurga sistemi, tam manasıyla hem egzersizin hem de dengeli dinlenmenin akıl almaz sağlığına kavuşur.

Namazın stresleri atan tesiri ise bugün en büyük dinsizlerin bile kabul etmek zorunda oldukları bir gerçektir.

Namazın, insanı aşırılıklardan koruyan tesiri de olağanüstüdür. Namaz kılan alkol içemez, olur olmaz saatlerde uyuya­maz, aşırı cinsî münasebetlerden kaçınır ve düzenli bir hayata girer.

İnfak (yardım ve paylaşma)

bahsinde izah ettiğimiz hipotalamus ve hipofizdeki ahenkli çalışmanın anahtarı olan sevgiyi öğreten tek eğitim infaktır. Hayatta her bilgi öğrenilerek kazanılır. Ancak sevgi, teorik bilgi ile kazanılmayıp sadece ve sadece infakla, yani yardımlaşma ve paylaşma ile öğrenilir. İnfakla kazanılan sevgi kabiliyetinin vücuda verdiği biyolojik ahenk her türlü tarifin ve reçetenin üzerindedir.

Oruç

Son yıllarda orucun sağlığa verdiği fayda, tıp çevrelerinde öyle net bir şekilde benimsenmiştir ki, Müslüman olmayan birçok kliniklerde kronik hastaların hatta kanserli hastaların oruç tutmaları, programlı bir şekilde uygulanmaya başlamıştır. Yurt dışında ve özellikle Avrupa’da mevcut bulunan “Oruçla Tedavi Merkezlerini” görecek olsanız bu ülkelerin din değiştirip ‘i seçtiğini sanırsınız.

Orucun, vücudun harika laboratuvarı olan karaciğere verdiği yenilenme ve dinlenme fırsatı ise, başlı başına bir kitap olacak şekilde mükemmeldir. Bu ibadetin sindirim sistemine verdiği dinlenme ve tamir fırsatı ise, herkesçe bilinmektedir. Daha enteresan olanı, açlığın kemik iliğine yaptığı uyarıcı tesir sebebiyle, orucun kansızlığa karşı en iyi bir tedavi şekli olarak kabul görmesidir.

, kan kimyasına da çok müspet yönde tesir eder. Özellikle damarların iç duvarlarında biriken besin artıklarını yok eder. Bu açıdan damar sertliğini ortadan kaldıran harika bir tedavidir.

İçerik no: 2589


Alıntı: 14 Ocak 1996, Haluk Nurbaki Gazete Yazıları