Henüz çok yeni olan İslam varlığı Bedir’de vahşi sürüsüne karşı ancak 300 civarında mücahit toplayabilmişti. Bu yüzden yeni takviyeler beklenirken on kişilik bir grup İslam ordusuna ka­tılma heyecanı ile koşup geldi. Fahr-i Kâinat (s.a.v.) çok sevindi ve gecikmelerinin sebebini sordu.


Nurbaki’yi Takip et


  • Düşman bizi yakalayıp esir aldı, dediler.
  • Peki nasıl kurtuldunuz?
  • Biz onlara savaşçı olmadığımızı ve kendi işlerimiz için Medine‘ye gittiğimizi söyledik, bizi bıraktılar.

Bunun üzerine Fahr-i Kâinat Efendimiz:



“Derhal ‘ye dönün! diye buyurdu. Ben bu savaşı, yeryüzüne ahlâkı getirmek için yapıyorum. Temeline harç koyamam!”

Efendimizin yalan konusundaki bu titizliği bütün çağlara örnek olan bir ahlâk meşalesidir.

Günümüzde şeytan, nefisler perdesinde öylesine yaygın senaryolar üretiyor ki yalan adeta hayatın bir parçası haline gelmiş.

Ekonomiden politikaya, her türlü meslekte bir yalan fırtınası esiyor. Efendimizin üçüncü ismi olan El-Emin Sırrı bütün toplumlarda kaybolmuştur. Bunun sonucunda unutulan sevginin yerini kin ve nefret almıştır.

Dünyanın bu son çağındaki felakete Efendimiz (s.a.v.): “Mümin günah işleyebilir, fakat yalan söyleyemez” emri ile kesin bir teşhis koymuştur. Bütün inananlar hem bu emre uymaya hem de yalana karşı çıkmaya mecburdur. Böylelikle münafığın elindeki yalan silâhıyla gelecek nesilleri yok etmesi engellenebilir.

Şimdi günümüzdeki vahim yalanları tespit edelim:

1. İnsan hayvan türü değildir ve kesinlikle madde ötesi ruh cereyanı taşımaktadır.

masalının baştan sona bir yalan olduğunu Zaferde defalarca anlattık. Yalnız bu noktada çok önemli bir hatırlatma yapmak istiyorum. Evrim masalının içine sonradan bazı yalanlar katılmış olduğu sanılmasın! Çünkü bu konuda yazılan her şey baştan sona tam mânâsıyla bir yalandır.

Genetik şifrelerdeki harika matematik programlar, evrime ait söylenen her şeyin büyük bir yalan olduğunu laboratuvarda ortaya koymuştur.

2. Temelini Marksizm’e dayayan her söz baştan sona yalandır.

Çünkü insanı ve onun ruhunda gizlenen manevî değerlerin tamamını, inkâr eden bir zihniyet, daha dört işlem safhasındayken problemi yanlış kurmaktadır. Dolayısıyla problemin hiç bir ayrıntısı doğru sonuç veremez.

Marksistler’in dünya tarihi üzerindeki tahminleri, yorumları ve sosyolojide varmak istedikleri hedefler yanlış iskelet üzerine monte edilen ruhsuz robotlar gibidir. Yeryüzünde şeytanın sergilediği en büyük yalanlardan biridir ve tutmamıştır.

3. Günümüzdeki yalanlar zincirinin en önemli halkası, İslamiyet hakkında uydurulanlardır.

Bunları şu ana maddeler halinde toplamak mümkündür.

a) ‘ın yanlış tercümeler ve uydurma tefsirler vasıtasıyla tenkit edilmeye kalkışılması.

Daha önce Zafer’de ayrıntılarıyla anlattığım gibi, bu yola başvuranların büyük çoğunluğu cinsi sapıktır. Yalan olduğunu bildikleri çarpık kaynakları gerçekmiş gibi insanlara yutturmak isterler.



Ve işin en iğrenç yanı da kendilerinde zerresi bile olmayan adamlığı maskesini taşırlar. Bu maskeyi şeytandan ödünç alan yalancılara karşı verilecek en güzel cevap şudur:

Fiziğin, astrofiziğin ve insan biyolojisinin en ince kanunlarını açık açık bildiren yüce kitabımıza dil uzatmak, ilmin temeline dil uzat­maktır. Zira Kuran, kâinatın genişleme teorisini (Enbiyâ 21/30), kâinatın beşinci boyutu olan manyetik eylem boyutunu (Şura 42/5), dünyanın elipsoid yapısını (Nâziât 79,30) kara delikleri (Vâkıa 56/75-76), atmosferin teşekkülünü (Fussılet 41/11), Paul Dirac’ın Parite Teorisi’ni (Yasin 36/36), petrolün teşekkülünü (Ala 87/4-5), arzın dönüşünü (Neml 27/88), oksijenin yapılışını (Yasin 36/80), zamanın değişkenliğini (Secde 32/5, Meâric 70/4) ve sonsuz kâinat sayfalarını (Enbiyâ 21/104) 14 asır önce net bir şekilde bildirmiş ve bu gerçekler günümüzde bütün açıklığıyla ortaya konmuştur.

Kuran’ın, ekonomiden sosyal hayata kadar her hükmünün doğru olduğuna dair en büyük isbat, dünyanın bugünkü hali değil midir? O’nun emirlerini dinlemeden yaşadınız ve ne hale geldiğinizi gördünüz.

Eğer Kuran dışında başka bir gerçek olsaydı, dünya bu hale gelir miydi?

b) İslam Tarihi konusundaki yalanlar:

İslam tarihi konusunda büyük yalanlar sergilenmiş, bu yüzden İslam cemaatleri arasına fitne ve fesat girmiştir. Özellikle Yahudi kaynaklı yalanlara verilecek en güzel cevap, asr-ı saadet tarihi ve bu mutluluk çağındaki birliktir. İslam cemaati, İslam tarihine sonradan katılmak istenen bütün yalanlara karşı kendini başarıyla korumuş ve o gerçeğin mutlak kalesi olmuştur.

Bu yüzden büyük gayret ve kışkırtmalara rağmen memleketimizde birbiriyle hizmet yarışında olan farklı cemaatlerin arasında hiçbir ihtilâf meydana getirilememiştir. Bu cemaatlerin her geçen gün daha büyük bir sevgiyle birbirini kucaklaması ahirzaman müşriklerini ümitsizliğe sevk ederken, inşaallah Cenab-ı Hakk’ın rahmetine de vesile olacaktır.

c) İslamiyeti olduğundan farklı gösterme gayretleri:

Eski çağlarda din kaygısıyla, yeniçağlarda ise İslam ülkelerinin sahip olduğu muazzam yeraltı servetlerini elde tutmak gayesiyle, İslamiyet hakkında akıl almaz iftira kampanyaları geliştirilmiştir.

  • İslam tam bir fikir hürriyetine sahipken onu taassupla itham ederler.
  • Kadın haklarının kurucusu olduğu halde, onu kadınların düşmanı olarak gösterirler.
  • İslami­yet, her cuma hutbesinde terörü lânetlediği halde (…bağy), onu terörist ilân ederler.
  • İslamiyet, bütün dinlerin bir gün yaptığı tatili yarım gün ilân edip kesintisiz çalışmayı emrettiği halde, onu tembel ve miskin gösterirler.
  • İslamiyet ilmi meşale yaptığı halde, onu ilme zıt gibi tanıtırlar.

Bütün bunlar, şeytanın güzelliğe ve Kuran’a düşmanlığından yansıyan akıl almaz yalanlardır.

4. ın en büyük yalanlarından biri de dünya hayatını cazibeli gösterme yalanıdır.

Fâni olan dünya hayatını ve geçici dünya ilgilerini güzel göstererek insanları kendi cazibesine alır. Hâlbuki insan, ebedî olan ilâhî güzelliği bulmaya meftundur.

Yeryüzünde seyrettiği güzellikler, ancak İlâhî güzelliği hatırlattığı ve insanı oraya yönelttiği ölçüde kıymetlidir.



Dünya, şeytanın yalan tuzaklarından ve dolayısıyla yalandan kurtulduğu an, Efendimizin (s.a.v.) Emin sırrına kavuşacak ve gönüller gerçek güzelliğe ulaşacaktır.

İşte Kuran, bu harika kurtuluşun müjdecisidir.


Dr. Haluk Nurbaki, Zafer Dergisi, Haziran 1994, Sayı: 210