Fahr-ı Kâinat Efendimize sordular «Müslüman içki içer mi?» Cevap verdi «Nefsine kapılır ve içebilir». «Haram yer mi?» Cevap «Nefsine kapılır, yer». «Zinâ yapar mı?» Cevap «Nefsine uyarak yapar.»… «Yalan söyler mi?»
Nurbaki’yi Takip et
Yalanın İmanla İmtihanı
İncelerin incesi cevap: «Müslüman yalan söylemez!»
Demek ki aziz okuyucularım, şimdiye kadar saydığımız kötü fiiller haram olmasından dolayı günah hududunu aşmadığı halde; yalancılık küfür ve imansızlıkla denk tutuluyor.
Doğruluğun Müslüman Karakterindeki Yeri
Bu mevzuyu madde madde vereceğiz:
- Müslüman hiçbir zaman hiçbir şekilde yalan söylemez (Yalnız ferdî ve içtimaî bir hayır yapmak mevzuu müstesnâ).
- Bir Müslümanın sözü kat’îdir. Ne yalan ne de doğru yere yemin etmez. (Kat’î din hükümleri).
- Ahdinde mutlaka durur. Verdiği vaat ve sözü mutlak yapar. (Ahde vefa farzdır).
Bir Müslüman bir iyi şeye karar verince, o işi yapması üstüne farzdır.
- Yalan yere şehadet eden, hem en büyük günah islemiş olur hem de iman müessesesi bakımından din şüpheye girer.
- Gördüğü, bildiği bir şey hakkında sorulduğunda sükûtu ihtiyar edemez. Bu şekilde şahadetten imtina da yalancılıktır.
- Yalanı alışkanlık haline getirmiş kimsenin İslâm’da yeri yoktur!
- Fert ve cemiyet olarak yalan, hile ve her nevi Makyavelizm (yani gaye uğrunda her şey mubahtır zihniyeti) yasaktır!
Psikanaliz bakımdan yalan, ruh ve karakter mimarisini mahveden en büyük felâket unsurudur. Şuuraltının yalanla beslenmesi, karakterin tamamen nizamsız, gelişi güzel teşekkülüne yol açar.
Adâlet bakımından yalanın rolüne gelince: Cemiyette yalancının yok olması, yalan ve tarafgirce şehadetin imkânsızlığı, suçlunun suç işleme cesaretini kıran en mühim faktördür.
Kaynak: Dr. Haluk Nurbaki , Sonsuz Nur


