Hayır, gönlünden sevdalandıkça, Allah’ı ve Rasulullah’ı düşündükçe, kendi cereyanını kendi üretir; büyük bir potansiyel, büyük bir güç haline gelir.


Nurbaki’yi Takip et


Şer Hayırdan Beslenir

Şer ise cereyanını hayırdan çalar, üretemez. Hayrın cereyanını çalması ne demektir? Onu kendisine ithal etmesi demektir. Şer hayırdan cereyan alamadıkça belli bir süre sonra ölür ki, işte, Fatıma annemizi tarif eden Kevser Suresi bu hikmeti taşır[1].



Aşkın Sonsuzluğu ve Şerrin Ebterliği

Sonsuzluk ve kesret yalnız aşkta vardır. Bunun zıddı olan şey de “ebterlik” vardır, ölüm vardır, sonluluk vardır. Bunun en müstesna örneği şerrin hayırdan cereyan alarak hayatını bir müddet daha uzatmak istemesidir.

Hz. Hüseyin’in Direnişi

Onun içindir ki bütün ısrarlara rağmen Hz. Hüseyin Efendimiz “Evet diyemem! Ben ne halifelik istiyorum ne de başka bir şey… Ama sizin için hayırlıdır diyemem.” demiştir.

Neden? Çünkü hayırlıdır dediği an, şer öyle bir kuvvet kazanacaktı ki, hayır altüst olacaktı. Özellikle bu milletin cesareti, yürekliliği şerrin Kerbela’da ebter kalmasındandır.

Ebter Kalan Şer

Şerrin ebter kalışı iki alanda İslamiyet’i yüceltmiştir.

  • Biri Hz. Sümeyye’nin “hayır” demesiyle Ebu Cehil ve şürekası ebter kalmıştır. Bedir savaşında hepsi pislik halinde atılmış telef olmuştur[2].
  • İkincisi de Kerbelada Hz. Hüseyin’in hayır demesiyle bütün şerler Hz. Fatıma’nın yüzü suyu hürmetine ebter yani güdük kalmıştır.

Güzelliğe Karşı Direniş

Her devirde güzelliğe karşı isyanlar güzelliğe karşı savaşlar güzelliğe karşı direnmeler olur. Ne çare ki insanoğlu, Hz. Hüseyin Efendimiz’in karşı çıktığı hâdiseyi anlamamakta direnmiştir.

Hz. Hüseyin, “Maddeye tapmaya karşıyım” diyor.

Kerbela Bir Cesaret Mührüdür

Emevi sarayı maddeye yönelmiş, manayı terk etmişti. Kendisine çeşitli insanlar geldiler ve “Ya Hüseyin! Sen hepimizin en akıllısısın… Biz senden vaazlar dinledik, çözülmeyen sorunları sana getirdik. Senin aklından, zekândan, irfanından şüphe sahibi değiliz. Cesaretinin de hangi hudutlarda olduğunu biliyoruz. Ama gel gör ki şunlara karşı 70 kişiyle nasıl mücadele edersin?” dediler.

Hz. Hüseyin Efendimiz “Bu sözü bir daha duymayayım! Kalabalık diye çekinip maddeyi, haksızlığı ezemez ve teslim olursam benden sonra müminler her şer karşısında diz çökmeye mahkûm olur. Bütün müminler beni düşünsün! Ben 75 kişiyle zulme, hıyanete ve madde tapıcılığına karşı başımı koydum. O müminler mutlaka gönüllerinde bana karşı sevgi sırrı taşıyacaklardır. Onların yüreğinden korkuyu almak için bu mücadeleyi veriyorum.” dedi.

Hakikaten milletimiz, korkusu alınmış gibi bin sene İslamiyet’e hizmet etti. Bu, Hz. Hüseyin Efendimiz’in gönüllerde korkuları silen esrarengiz bir hikmetidir.

Hz. Hüseyin: İmanların Paratoneri

Sanmayın ki Hz. Hüseyin Kerbelâ’da telef oldu. Asla! O, hepimizin imanının sigortasıdır!



Eğer Hz. Hüseyin belâgerdan olmasaydı, belâ tecellilerini bir paratoner gibi emmeseydi hiçbirimiz imanımızı koruyamazdık!

Bütün bunların hikmetleri içerisinde Hz. Hüseyin Efen­dimiz, Cenab-ı Hakk’ın kader âlemindeki Kerbelâ sayfasına talip olmuştur. Böyle bir kahramanlığa talip olabilmek hiç kimsenin üfleyerek yiyebileceği bir yoğurt değildir. Mânâ âleminde bu kahramanlığa talip olan Hz. Hüseyin’dir.

Gönlün Anahtarı Hz. Hüseyin

Bu noktada gönlün anahtarı Hz. Hüseyin efendimizdir. Neden mi? Gönlü tarif için Hz. Hüseyin Efendimiz:

“Ey beşeriyet, en büyük hazinen kendi özünde, kalbinde gizli olan gönlündür. Onun dışında kurduğun bütün nispetler, rakamlar kesretin evhamıdır. Bütün bu gölge varlıklarla savaşacağım. Sende eza olan hançer, bende şifadır. Çünkü ben gönlü temsil ediyorum[3]. buyuruyor.

Kalb-i Muhammediye Ulaşmanın Sırrı

Fahr-i Kâinat Efendimizin gönlünde, müminlerin üzerine gelecek belaların mümkün olduğu kadar hafif esmesi zevki yatıyordu ki, işte bu sırrı keşfeden Hz. Hüseyin de Kerbela’daki o akıl almaz cezalar karşısında Cenab-ı Hakka gönlünü açarak Fahr-i Kâinat Efendimizin gönlündeki bir sırra ışığını yöneltiyor.

Asr-ı Saadette, Fahr-i Kâinat Efendimizin gönlündeki sırrı az çok sezerek ona koşabilmenin çabası içerisinde Sevda-yı Muhammediye yakalananlar, bunun pek çok örneklerini vermişlerdir.

Sevda’nın Kaynağı

Kalb-i Muhammedinin[4] cereyanını taşıyabilmek, ona layık olabilmek öyle kolay bir hadise değildir. Ama bizlerin bilmesi gereken şey, Kalb-i Muhammedinin varlığı bizleri maddede de manada da ayakta tutar.

Eğer biz bu Şefkat-i Muhammedi’nin dışında kalacak şekilde çirkinleşecek olursak en büyük bahtsızlıktır ki, Yüce Kitabımız bunu “Nasipsizler, mağdûbinler, gazaba uğrayanlar” olarak tanımlamıştır.

Kalb-i Muhammedînin esrarı içerisinde en büyük İlahi sır, şüphesiz ki sevdadır. Fahr-i Kâinat Efendimizin Kalb-i Muhammedîsindeki bu muhteşem esrarın asıl özü sevda-yı İlahidir. Çünkü Allah’ı sevmek konusunda hiç kimse Kalb-i Muhammedi’nin sırrını anlayamaz da yaklaşamaz da…

Gönle Yolculuk: Aşk Olmadan Ulaşılamaz

Gönül penceresinde toplanan enfüs kanalları, Hz. Hüseyin şehrine ulaşmadıkça Efendimize yol bulamaz.



Gönül hem bir anlık mesafede hem de mâveraların ötesindedir. Aşk olmadan ona ulaşmak, kâinatın ömrüne sığmayan bir yolculuğun hayalinden öteye geçemez.

Kaynakça:


Dipnot:

  • [1] Bkz. Haluk Nurbaki, “Resulullah’ı Nasıl Bilirsin?”, Nefes Yayınevi.
  • [2] Bkz. Haluk Nurbaki, “Nurdan Anneler”, Damla Yayınevi.
  • [3] Editör Notu: Nurbaki, genel olrarak Hz. Hüseyin’i “Aşka giden yolun koridoru” olarak anlatmaktadır.
  • [4] Editör Notu: “Kalb-i Muhammedi”, Hz. Peygamber’in gönlünü ilahi sırların merkezi olarak nitelendiren bir ifadedir.

Okuyucuya not:

Bu metin, Dr. Haluk Nurbaki’nin farklı eserlerinde yer alan ifade ve kavramlardan derlenerek oluşturulmuştur. Metinde yer alan parçalar alıntılar bir bütünlük içerisinde sunulmuştur. Amaç; Nurbaki’nin gönül, şer-hayır, Kerbela ve Kalb-i Muhammedi gibi kavramlara yüklediği anlamları tek bir tefekkür metni hâlinde bir araya getirmektir. Bu metin akademik değil, manevî ve kavramsal bir okuma niyetiyle hazırlanmıştır.

Bu sayfanın kısa adresi: https://nurbaki.org/7670