Cehenneme gelenler, yaratıldıklarını görmezlikten gelerek, bu azap mekânına biletlerini kendileri almıştır. Şeytanın aldatıcı câzibesine kapılıp zakkumu seçmişlerdir. Sonra karınları şişip “hamimi” içtikçe yanılgılarını anlayacaklardır. Cehennem laboratuvarındaki arınma kuralı, bu hikmetin idrakinden geçer. Buradaki sır da insanın yanlış tercihi ile, cehennemin arınma laboratuvarı arasındaki ilgidir[1].
Nurbaki’yi Takip et
Nefsin Islahı ve Hutame Hakikati
Nefsin tashih ve ıslahı ancak “hutamededir.” Bu derdin, bu korkunç hastalığın ilacı, kahredici bir ateştir, ilahi celal tecellisidir. Yani insanı, manasının özünden yakalayarak yakar; maddesi yanar biter, yeniden halk olur, yeniden yanar. Ancak hutamenin asıl kahredici azabı gönüller üzerinde, mananın en derinlerindedir[2].
Cehennemin Mahiyeti ve Benzetmelerin Sırrı
Cehennemin nasıl bir yapıyı temsil ettiği elbette ki tam anlamıyla bilinemez. Cennet ve cehennem üzerindeki bütün tanımların ancak bir benzetme olduğu Efendimiz tarafından emredilmiştir. Ancak cehennemdeki azapların çeşitli ayetlerde bildirilen benzetmelerini göz önüne alarak cehennem kavramına yaklaşabilmemiz mümkün olur[3].
Büyük günahları işleyenler; gururla yüklüler, cimriler, münafıklar, insanları sömürenler, tefeciler, zalimler… Bunlar öylesine menfi puanlar alırlar ki ne ibadetle ne de gösteriş iyilikleriyle sonucu kolay kolay artıya çeviremezler[4].
Cezanın Tamamlanması ve Rahmetin Sonsuzluğu
Cehenneme intikal edenlerin büyük kısmı cezalarını tamamlayıp arınarak cennete döneceklerdir [1]-[5]. Cennetteki hayat gibi Cehennemdeki azab da ebedîdir ancak Cehennem’de dereotu biteceği anlamında bir hadisin varlığı; rahmet-i ilâhînin sonsuzluğunun ifadesidir[4]. Bu laboratuvarın görevlileri özel meleklerdir. Ve nefsin her türlü hastalığına göre ayrı bölümlerde, farklı sürelerde tedavi yapmaya mezundurlar[3].
Müminin Kurtuluş Yolu ve Amelin Rolü

Bir insanın mümin olması kelime-i şehâdetle birlikte başlar ve ölene kadar tekzip etmedikçe mümin olarak gider.
Hiç amel yapmamış olsa, hatta birçok günah da işlemiş olsa, Kur’ân-ı Kerîm’i tekzip etmedikçe, yalanlamadıkça o insan günahları nispetinde (Bendenize göre, okuduğum bilgiler ve başta âyetler olmak üzere) hafif tertip yanar, ondan sonra da cenneti bulur[6].
Hakiki mümin ise hiç yanmadan gidecek. Çünkü cennette de biliyorsunuz iki sınıf insan olacak. Bir kısmı yanıp gelecek, bir kısmı direkt cennete gidecek[6].
Gurur, Küçümseme ve Hümeze Suresi Uyarısı
Bakınız, “İçki içen cehenneme gider.” dememiş ama bazı suçları sayarken “Bunları yaparsanız cehennemden kurtulamazsınız.” diyor. İnsanları küçük görmek ve gurura kapılmak Sûre-i Hümeze’de açık açık bildiriliyor… “Mutlaka cehenneme gidersiniz.” diyor[6].
İnfak Sırrı ve Toplumsal Canlılık
Bu nüansı anlayabilmek için infakla “buhul[7]” arasındaki gidiş gelişimizi çok iyi bilmek lazım gelir. Elimizi cebimize her attığımızda, insanların hepsine dostluk göstereceğimiz zaman, nefis mutlaka manyetik bir cereyan gibi bizi geri çeker.
Ama, gönül infâk sırrı içerisinde hem maddeten hem manen yardımlaşmaya bizi iter ki, işte bu sayede insanlığımızı, ahlâk-ı Muhammedinin erişilmez güzelliğini bulabiliriz. Cenab-ı Hak çok ehemmiyet verdiği bu infâkı müminlerde çok kararlı bir hale getirmek için kader dediğimiz o değişmez yazgının sırrı içerisinde bir büyük nimet hikmeti koymuş… Ayet-i kerimeyle tescil etmiştir:
“Kim bağışta bulunur, günahtan kaçınır ve dinin en güzelini tasdik ederse, Biz de ona hayır ve kolaylık yolunu kolaylaştırırız. Kim cimrilik eder, kendisini ahiret nimetlerine muhtaç hissetmez ve dinin en güzelini yalanlarsa, Biz de ona kötülüğün ve Cehennem gibi zorlu bir akıbetin yolunu kolaylaştırırız. Oraya atıldığında malı ona fayda vermez. (Leyl Suresi, 5-11) [8]”
Her müminin Mahkeme-i Kübra’da vereceği hesabın korkusu içerisindeki o infâk sırrını yaşatıp, hayır terazisine kayıt geçirdikçe o toplum çok canlı, sağlıklı, paha biçilmez bir toplum olur ki[9]… Bir insan günahkârken gönül kazanırsa, günahlarından kurtulur. İnfâkın önemli bir sırrı bu noktada gizlidir.[10] Onu bencillikten kurtaracak tek yol infaktır[11].
Yani insanlar nefislerini iyice inandırmalılar ki, nefsin de rahatlığı için imanını öteki âlemlere intikal ettirip cennete vasıl olabilmesi için mutlaka infak sıratını geçmesi lazım. Bu sıratı geçmeyen Cenab-ı Hakk’a kulluğunu ispat etmiş olmaz. İspat etmiş olmayınca da bütün güzelliklerden, bütün güzel kaderlerden yararlanma şansı olmaz.[8]
Fakirleri doyurma alışkanlığından ve zevkinden mahrum olanlar, her an “sekara” davetiye çıkarmaktadır[11].
Şefaat Sırrı ve Kıyamet Günü Dengesi
Mahkeme-i Kübra’da aldığımız puan eksi beş de olabilir, eksi beş milyar da… Bu farkları göz önüne almak şartıyla, şefaat sırrı içerisinde Cenab-ı Hak çok sevdiği kullarına “Sen bana çok güzel kulluk yaptın, sen benim uğrumda şehit oldun, sana şefaat için on kişilik kontenjan verdim.” derse[12], o kontenjan içerisinde o insanları kurtarıp Cennete gidecek yeni kitlelere, yeni gruplara ekleme şansı olur[9].
Hayra Açılan Tevbe Kapısı
Kıyamet gününe inanan ve bunun dengelenmesini düşünen mümin bir hataya düştüğü zaman evvela tövbe istiğfar ettiği gibi, bir hayırla onu telafi etme gayretine düşecektir. Gerçi bazı tövbeleri Cenab-ı Hak kabul ettiği zaman kayıttan temelli siliyor.
Yani “Kıyametteki hesap terazisinde şu kadar günahımız vardır.” diye hayıflanacağımız yere, ona karşılık sevaplarımızı gündeme getirmemiz lazım gelir.
Biliyorsunuz, sevabın başı başkalarına yardımdır. Bu bakımdan infak ile beslenmiş İslam Cemiyetini iman sırrı yaşatıyor, öldükten sonra kıyamete iman sırrı diriltiyor[9].
Not:
Bu metin, Dr. Haluk Nurbaki’nin (Dipnotlarda belirtilen) eserlerinden alınan ifadelerin, kavramsal bir bütünlük gözetilerek derlenmesiyle oluşturulmuştur. Metindeki tüm ifadeler Nurbaki’ye ait olup, amaç; farklı eserlerinden seçilen kısımları, tek bir tefekkür metni çerçevesinde bir araya getirmektir.
Dipnot:
- [1] Kuranın Harika Mesajları.
- [2] Namaz Sûreleri Yorumu.
- [3] Sûre-i Tekvir’in Yorumu.
- [4] Tek Nur
- [5] Amme Cüzü Yorumu, “Cehennem laboratuvarında arındıktan sonra milyonlarca insan tekrar cennete dönecektir.”
- [6] Resulullah’ı Nasıl Bilirsin?
- [7] Editör notu: Buhul (بُخْل) kelimesi Arapça kökenli olup “cimrilik, vermekten kaçınma” anlamına gelir. Kur’ân’da birkaç yerde geçer (Âl-i İmrân 180; Hadîd 24) ve malı Allah yolunda harcamaktan, hayrı paylaşmaktan uzak durmayı ifade eder. Tasavvufta buhul, sadece malda değil; bilgi, zaman ve emekte de esirgemek anlamında da kullanılır.
- [8] Peygamber Çizgisinde Yaşamak
- [9] Bilim Açısından İmanın Altı Şartı
- [10] Bakara Sûresi Yorumu
- [11] Kuran’ın Matematik Sırları
- [12] Editör Notu: Kur’ân’da Allah’ın iznine ve rızasına bağlı bir hak olarak ifade edilmiştir (Tâhâ 109; Enbiyâ 28; Sebe 23; Necm 26).