Açılış

Selamımız ve niyazımız bütün Kerbela şehitlerine, selamımız ve niyazımız mananın almaz sırrını taşıyan yücelere, yine selamımız hepinize ki gönüllerinizde Ehlibeyt sevgisiyle buraya teşrif ettiniz. Allah hepinizden razı olsun. Mana ilimlerinde anlatılması, tanıtılması en güç hadise Hz. Hüseyin’dir. Çünkü Fahri Kâinat Efendimizin yüzündeki sırra kavuşmuş bir hikmettir, Hz. Hüseyin.


Nurbaki’yi Takip et




BÖLÜM 1

İlahi Sır üç ayrı ışık halinde yayılmıştır

Bilindiği gibi Fahri Kâinat Efendimiz; “Allah Allah’lığını bende, ben de Muhammed’liğimi Fatıma’da seyrederim” buyurdu. İşte Hz. Fatıma’nın sırrı bütün evrenlerin sırrı demektir ve bu sırrını Hz. Fatıma üç odak halinde yansıtmıştır.

Yani, ilahi sır Fahri Kâinatın gönlüne, Fahri Kâinatın gönlünden ‘nın gönlüne ve oradan da üç ayrı ışık halinde yayılmıştır ki bunlardan bir tanesi Hz. Hasan, bir tanesi Hz. Hüseyin, bir tanesi de Hz. Muhsin’dir.

Hz. Hasan Efendimiz “ruhların gıdasıdır”. Hz. Muhsin Efendimiz (ki bir yaşına gelmeden dünyasını değişti) “nefslerin sırrıdır”. Hz. Hüseyin Efendimiz de “gönüllerin sırrıdır”.

Gönlün anlatılması çok zor olduğu için, gönlün lisana dökülmesi imkânsız olduğu için Hz. Hüseyin Efendimizi de tanımak ve anlatabilmek elbette imkansızdır. Benim, bugün size anlatmak istediğim şey “Hz. Hüseyin Efendimizin tümüyle kendisi değildir!” Hiç kimsenin dili varmaz anlatmaya! Ben yalnız Hz. Hüseyin Efendimizin şahadetindeki hikmetleri size nakletmeye çalışacağım.

Zahiri anlamda Hz. Hüseyin Efendimiz şerrin odaklaştığı Şam’a biat etmemek amacıyla yola çıkmış ve kendisini seven 70 kadar yakınıyla birlikte Kerbela dediğimiz bir mekâna intikal etmiştir. Bu mekân mananın maddeye karşı verdiği büyük bir imtihanın seçilmiş bir mekanıdır.

Hz. Hüseyin: “Nasıl yendiğimi anlayacaksınız!”

Şimdi, eğer Hz. Hüseyin Efendimiz “Ortalık karışmasın, insanlar sükûnetini devam ettirsin, olan olmuştur, şer kuvvetlenmiştir, haksızlar ama ne yapalım ki iş bu raddeye gelmiştir, bundan böyle bir şey yapılmaz” deseydi, bugün hiçbirimiz yoktuk, inanınız. Çünkü şer öyle bir aşı alacaktı ki mana aleminde Hz. Hüseyin’in yeri noktası olduğu için bir anlamda gönül mananın tasdiki veya tasnifi, onaylaması anlamına geliyordu.


Hz. Hüseyin Efendimizin Muhteşem Sırrı

Eğer şer, mana tarafından onaylanmış olsaydı aldığı bu büyük güçle hiçbirimizin içerisinde iman bırakmayacak şekilde nefislerimizi azgınlaştıracak ve hepimizi isyan, inkâr ve küfre götürecekti.

İşte Hz. Hüseyin Efendimiz bu hikmetlerin en incesini çok iyi bildiği için gönlün şerri hiçbir şekilde kabul etmeyeceğini ispat etmek için Kerbela’da geldi, hepimize akıl almaz bir mücadelenin örneğini gösterdi. Bütün bu mücadele sırasında zahiren kendisini akıllı sanan insanlar ricacı gelip Hz. Hüseyin’e “Bu savaş olmaz, yapma! Evet onları biliyoruz, layık değiller ama siz hadi olduğunuz yerde olun ve bu iş bitsin” dedikleri zaman “Hayır!” dedi. “Eğer ben buraya bir imza koyarsam, bir biat imzası koyarsam benden sonraki müminler ‘Evet! Şer büyüktür, ona karşı çıkılmaz’ gafletine kapılır ve İslamiyet en kısa zamanda mahvolur” dedi.

“Ben şerre karşı mücadelede, haksızlığa karşı mücadelede ve doğruyu söylemekte hiçbir sayısal ölçüm olmadığını göstermek istiyorum. Siz bakıyorsunuz ‘(kimilerine göre 20 bin kişilik kimine göre) 70 bin kişilik bir orduyla mı mücadele edeceksin?’ diyorsunuz ama manada sayı yok. Mananın hikmeti içerisinde manadan yana olanlar vardır, dünyadan yana olanlar vardır. Ben dünyadan yana olanları yeneceğim. Nasıl yendiğimi zaman içinde anlayacaksınız” diyor, Hz. Hüseyin. Çünkü onlara “evet” dememekle onları yenmiştir.

Şer Kerbela’da ebter olmuştur!

Ondan dolayı mana aleminde derler ki “Kerbela’da şer ebter olmuştur.” bunu hiç unutmayın! Şer kıyamete kadar yaşayacaktır. Cenabıhak müsaade etmiş. Müminlerin gönlünü, gönlündeki ateşi hızlandırmak için müminlerin gönlünü diri tutmak için şerri halk etmiştir. Buna karşı tepkilerini koysunlar ki gönül ateşleri, gönül sevgileri büyüsün, tebellür etsin ve bana intikal etsin.

Çünkü bir gönülde bir ateş yanıp, aşka dönüşmezse her türlü şer kuvvetine karşı “Sensin Ya Rabbi!” demezse “La İlahe İllallah” dememiş olur ve dolayısıyla Allah’a kavuşma şansı, ebedileşme sansı, cennete gitme şansı olmaz.



İşte şerrin Kerbela’da yaptığı hadise Kerbela’da Hz. Hüseyin Efendimizi ve etrafındakileri eza ve haysiyetsizlikle şehit etme hadisesi aslında şerrin ebediyen hadım olmasına, ebter kalmasına sebep olmuştur.

Şer bir noktada söner

Dikkat ediniz bakınız, şer bir noktaya kadar gelir, o noktadan sonra söner. Çünkü Kerbela’nın sırrı şerrin ebter olmasıdır. Şer ebter olmuştur. Yeryüzünde istediğiniz kadar siyasi şerler çıksın bir noktaya kadar gelir, ayakta duramaz. Ne topuyla ne tüfeğiyle ne atomuyla ne telkiniyle ne medyasıyla ne parasıyla! Çünkü insanların nefslerini esir almak için para çok büyük bir kuvvettir.

Bugün dünya üzerindeki kavganın özünde parayla nefsleri tutup, gönlü esir almak savaşı vardır.

Bu savaşı hamd olsun bizim milletimiz, bu savaşa ram olmayacaktır. Çünkü Hz. Hüseyin’in duasını almıştır. Hz. Fatma’nın, Hz. Hüseyin’de tebellür eden gönül sırrı bakınız nasıl inkişaf etmiştir? 9 muharrem günü iki tane önemli hadise olmuştur:

Bunlardan bir tanesi Hz. Fuzuli’nin dile getirdiği gibi suyun isyanıdır. 5 gün 6 gün Hz. Hüseyin ve evlatlarının susuz bırakılması, su moleküllerini dile getirmiş ve Cenabıhakk’ın huzuruna çıkarak: “Ya Rabbi! Biz bu dünya yaratıldığından beri emrini yerine getiriyoruz. Envaı çeşit hizmet ediyoruz. Ama biz Fahri Kâinatın torunlarına hizmet edemedikten sonra neye hizmet edeceğiz? Bizi lütfen bu vazifeden al, affet! Sen hâllaksın! Başka bir varlık yaratırsın ama bizi affet! Artık biz… Mecalimiz kalmadı. Bu sahneyi gördükten sonra kimseye su verme mecalimiz kalmadı. İsteğimiz kalmadı, şevkimiz kalmadı, aşkımız kalmadı” diye Cenabıhakk’a karşı tazarru da bulundular. Bir isyan değil bir yalvarış… Suyun kendi özündeki mevcut ilahi sırrından doğan bir tarz yalvarıştı.

Hz. Allah dedi ki “Evet! Siz böyle söylüyorsunuz ama bir de Hz. Hüseyin’i dinleyin” dedi. Suya Hz. Hüseyin’in Allah’a yakarışını dinletecek bir perde açtı. Hz. Hüseyin Efendimiz o anda Cenabıhakk’a “Ya Rabbi! Belaların yetmedi, daha hala hazinende bela var. Bunları bana vermezsen canımı teslim etmem” diyordu. “Ya Rabbi benden sonra gelen müminler bu belalara tahammül edemezler, imanlarını kaybederler. Hazinende ne kadar bela varsa hepsini bana ver, ondan sonra canımı teslim al” diyordu. O zaman suya döndü Cenabıhak dedi ki “Sahneyi gördünüz mü, sırrı nedir?” Hz. Hüseyin’in belaları paratoner gibi emme sırrı içerisindedir susuzluk! Emme sırrı içerisindedir. Akıllı gibi görünen insanların hâlâ Hz. Hüseyin’ni [+]

BÖLÜM 2

Hz. Hüseyin’in Fahr-i Kâinatın sırrı

Çünkü Cenabıhak belaları olduğu gibi Hz. Hüseyin’in gönlünde yok ederek, bizlere, müminlere kıyamete kadar imanından dönmeme fırsatı verdi. Siz başlarınıza gelen ufak tefek sıkıntılarda unutmayın, Hz. Hüseyin efendimizin kaderinizden aldığı belanın bin sayıyla hesabını alırsanız bir tanesi size kalmıştır takdir itibariyle. Onun için bir sıkıntıya düştüğünüz zaman, inanınız ki o sıkıntının bin misli size gelecekti. Hz. Hüseyin durdurmuştur!

Böyle bir belaya düştüğünüz zaman hemen şükredin, Hz. Hüseyin’e üç ihlas bir Fatiha ile sığının “Sen olmasaydın, biz buna nasıl tahammül ederiz?” diye. Müslüman mertliğini gösterin, iman mertliğini gösterin.

Çünkü Hz. Hüseyin bu amaçla şehit oldu. Müslümanlar belalarını aldım, hissetsinler bunun gönlündeki sırrı kendi gönüllerine bağlasınlar ve kıyamete kadar imanlarını söndürmeden yaşasınlar diye.

Hz. Hüseyin’in bu hikmeti, bu sırrı unutmayınız öyle bir sır ki bunu manada tasavvur ederken şöyle tahayyül ediyorlar… Fahri Kâinat Efendimiz bütün alemlerin her türlü [+] içerisindeki ve hilkatin bütün ayrıntıları içerisindeki her türlü teferruatı Allah’a karşı sırtında taşıyarak, onları daha güzel bir şekilde Allah’a karşı yansıtacak şekilde bir büyük vazifeliydi. Ve bu yüzden de Allah, Cenabıhak da “Ben senin omurganın çatırdadığını hissediyorum, bu kadar yüke nasıl tahammül ediyorsun?” neydi o yük? Bütün insanların Allah’a inanmalarını temin etmek için akıl almaz bir hikmetle uğraşması. Bu kadar mı? Hayır! Meleklerin zikirleri sırasında, Cenabıhakk’a niyazları sırasında takatleri azaldığı zaman onlara takat verme, bütün ruhların, bütün varlıkların, ilahi kudret karşısındaki takatsizliklerini, kendi özündeki takatten lütfederek onları takatli kılmak. Gezegenlerin rahat dönmesini sağlamak, atomların rahat dönmesini sağlamak bunların hepsi Fahr-i Kâinatın sırrıydı.

İşte Hz. Hüseyin bu sırrın hikmeti içerisinde dedesinin bu muhteşem hizmetinin bir örneğini vererek, müminlerin bütün belalarını sırtına alarak, arz-ı inletti, arş-ı inletti inanınız. Arş Hz. Hüseyin’in bütün bu belaları alıp da nasıl tahammül edebildiğine bir kez daha bir kez daha hayran oldu ve Fahri Kainat Efendimiz de yüreğinden en büyük zevki aldı.

Fahri Kâinat Efendimiz mana aleminde buyurmuştur ki “Evet bana çok aşıklarım gelmek istedi, bana çok aşıklarım benim yolumda yürümek istedi, ahlakımı taklit ettiler, ahlakımı uygulamaya çalıştılar, bana yaklaştılar, yaklaştılar, yaklaştılar.” Kimler yaklaştı? En yakınları, hepsi yaklaştı ama gönlünde öyle bir nokta vardı ki insanlığı kurtarmak… Bunun sırrını Hüseyin keşfetti! “Benim gönlümün öz sırrıdır” buyurmuştur.



Resulullah’ın torunu sen misin?

Hz. Hüseyin’in bu hikmeti dolayısıyla hepimiz varız, unutmayınız.

Hz. Hüseyin Efendimizin asıl bizim milletimize çok özel bir lütfu keremi vardır. Yine 9 muharremde, (size 9 muharremde iki tane önemli hadise oldu dedim) pek çok Evladı Resul Efendimizin torunları, yakınları susuzluktan bir kısmı şehit olmuş, hele çocuklar patır patır susuzluktan, yaşlılar susuzluktan şehit olmuşlar.

Tam bir dahili anlamda bir trajedi halindeyken yedi tane atlı geldi Hz. Hüseyin’in karşısına “Resulullah’ın torunu sen misin?” dediler. Gayet böyle saf, yalın insanlar. “Evet benim” dedi. “Haydi gidiyoruz! Şeyhimizin emri var. Biz seni kurtarmaya geldik!”

Hz. Hüseyin şüphesiz ki çok memnun oldu ama dedi ki “Yavrum siz karşıdaki orduyu gördünüz mü?”“Evet gördük, savaş bizim sanatımızdır, onu bize bırak! Biz seni götüreceğiz böyle emretti bizim şeyhimiz” dediler.

Hz. Hüseyin Efendimiz gayet sıcak, müşfik nazarlarla baktı, dedi ki “Evet! Kaderden bir sayfa almışsınız ama götüreceğiniz ben değilim” dedi. “Götüreceğiniz ben değilim. Şu yolda yatan 3,5 yaşındaki susuzluktan komaya girmiş, öldü sanılan Zeynel Abidin’dir” dedi. “Bunu götüreceksiniz” siz dedi. “Ama yarın bu sahnede bende şehit olacağım, gelip herkesi kılıçtan geçirecekler, (Hz. Hüseyin’i) Hz. Zeynel Abidin’i ölmüştür diye terk edecekler. Siz onu alın götürün. Siz onu alın götürün ülkenize. İşte kaderde seyrettiğiniz hadise, şeyhinizin de de seyrettiği hadise odur” dedi.

Yedi atlının milletine yedi tane devlet ver!

Onlar da “Baş üstüne” dediler, atlarını çevirdiler, kuzeye doğru bir tepenin arkasında saklanıp, kerbela faciasından sonra Zeynel Abidin Hazretlerini götürmek üzere ayrılıyorlardı. Güneş hakikaten yeni çekilmişti. O ufkun tanında… O yedi atlı Hz. Hüseyin’in o kadar hoşuna gitti ki…

O alemlere rahmet olan sırrını işlerken, yedi tane insanın çıkıp da kendisine alemlere rahmet sırrı içerisinde yardımcı olması Hz. Hüseyin’in o kadar hoşuna gitti ki elini kaldırıp Cenabıhakk’a “Ya Rabbi!” dedi “Bu yedi atlının milletine yedi tane devlet ver.” dedi.

Ve işte o sırrın içerisinde bugün zevkle müşahede ettiğimiz bizim;

  1. Türkiye Cumhuriyeti bir,
  2. Azerbaycan iki,
  3. Kazakistan,
  4. Tacikistan,
  5. Kırgızistan beş,
  6. Özbekistan,
  7. Türkmenistan yedi olmak üzere,

Yedi tane Türk devletini Cenabıhak on dört asır evvel Hz. Hüseyin’in duasıyla levh-i mahfuza, o ilahi kompüterine tescil etti.

Sınırları Ahmet Yesevi çizdi

Bunların ne zaman doğacağı, miatları ne zaman dolacağı ancak levh-i mahfuzda yazılıydı. Levh-i mahfuzun kompüter sistemi içerisinde yazılıydı ve bunu da Ahmet Yesevi Hazretleri haritasını alarak, yolunu tespit ederek tamamıyla o sırra vakıf oldu ve aldığı o haritayı Kazakistan’ın steplerinden, Özbekistan’ın çöllerinden dolaşa dolaşa, köy köy dolaşarak İslamiyet’i o noktaya yaydı.

Ve bugün meydana gelen Türk, Yedi Türk Devletinin sınırları Ahmet Yesevi Hazretleri tarafından bin sene evvel çizildi. Her köy hazır Müslüman olarak bekletiliyordu. Ahmet Yesevi Hazretleri onların devlet haline gelecekleri tarihi tespit etmedi ama onların hepsini bu devlete hazır halde bin sene evvel haritalarını çizdi.

Yeniden Duha’nın meydana gelmesi

Ve Hz. Hüseyin’in duası da bildiğiniz gibi Cenabıhakk’ın Duha suresinde bildirdiği gibi yeniden ışıklanması, yeniden Duha’nın meydana gelmesi gibi olan 85 yılından sonra zuhur etti. Bir onu başka sohbetlerimde size söyledim. Saati saatine… Yeni Duha’nın nasıl meydana geleceğini saati saatine İslam yüceleri fark ettiler. Parça parça mesajlarını verdiler. En son Muhyiddin Arabi Hazretleri Ebrehe olayından, Ebrehe benzeri olayından kırk sene sonra bu yeni Duha olacaktır dedi ki, işte o da 1940’ta bombardımanların başlaması, Ebrehe’ye benzeyen insanların yok olması ve o arada da 40 gün sonra Duha sırrının doğması zuhur etti, nasip oldu. Allah’ın izniyle bu yedi Türk devleti bir çiçek gibi açıldı.

Yedi atlının soyundan gelen Çeçenler

Bunların karşısında envai çeşit entrikalar, envai çeşit oyunlar, hepsi fasafisodur. Bu işin hikmeti de bugün zevkle seyrettiğimiz Çeçenistan’ın sırrıdır. Çünkü Çeçenler bu yedi atlının soyundandır.

Allah’ın izniyle o kalan ayının son şeyini imha harekâtına vesile olacaklar. Ve Cenabıhak Türk İslam cemaati üzerindeki şerleri, biz de dahil, tümüyle kaldıracaktır. Buna inanınız. Hz. Hüseyin efendimizin duasının, huzuru ilahiden, Lev-i mahfuzdan dönmesi mümkün değildir! Hepimiz bu duanın içinde varız, hepimiz bu duanın sırrı içinde yaşıyoruz.

Gönül kapısı Hz. Hüseyin sevdasında

Hz. Hüseyin Efendimize bağlılığımız Fahri Kâinatın sevdasına düşmek isteyen insanın mutlaka gönül kapısından geçmesi lazım geldiğini, bu gönül kapısının da mutlaka Hz. Hüseyin sevdasıyla mümkün olacağına, ancak onun sevdasının ince hikmetini daim taşımamız gerektiğini bilmemiz lazım gelir. Nedir?

Şerre karşı sayısal bir ölçüt gütmeden kesinlikle “Hayır!” diyeceğiz. Hiçbir şart, hiçbir dünya menfaati, hiçbir dünya saltanatı bize evet dedirtmeyecek. Ne para ne pul ne mevki ne daha güzel ev ne daha güzel insanlar, daha güzel dostluklar bize evet dedirtmeyecek! Eğer şer kokusu almışsak karşımızdaki olaydan…

İnşallah Allah bu milletin yeni yavrularını farkında olsunlar olmasınlar, hele bu memlekette yaşayıp da şehitlerin kanı üzerinde kumar oynayan hainler, fark etsinler etmesinler, mutlaka ve mutlaka yeni neslin gönlünde Hz. Hüseyin’in sırrıyla, şerre hayır demesini bilen yeni bir kuşak gelecektir.

Geri dönmeyecek duanın sırrı içindeyiz

İnşallah hepiniz de bu kuşağın kiminiz kardeşi, kiminiz annesi, kiminiz babası olmuş olacaksınız. Allah mutlu etsin. Geri dönmeyecek bir duanın sırrı içerisindeyiz. Hz. Hüseyin gönüllerden hepimizi bağlamıştır.

Eğer gönüllerden bağlamasaydı ne ben fakir gelip sizinle konuşabilirdim, ne de bu sıcakta siz gelip bunu dinleyebilirdiniz. Hepiniz evinize gidince iki rekât şükür ı kılın. “Bize bugün Hz. Hüseyin’in şehadetini dinlemek nasip ettin Ya Rabbi” deyin. “Gönlümüzden Hz. Hüseyin sevdasını alma” deyin. Bazı insanların şaşkınlıkları, bir takım siyasi kalıpların entrikaları sizin hiç gölgesi üzerinize düşmesin.

Çünkü Hz. Hüseyin siyasetin üzerinde, dünyanın üzerinde, mananın özünde bir sırdır. Hiçbir mazeret Hz. Hüseyin Efendimizi hızlı sevmenize engel teşkil edemez. Hz. Hüseyin Efendimiz bütün şerri karşısına almış, her birine karşı göğsünü germiş.

BÖLÜM 3

Sümbül Efendi dergahında metfun iki annemiz

Size daha enteresan bir şey anlatayım; Hz. Hüseyin Efendimizi yıldırmak için şer niçin suları kesti? Yıldırmak ve pes ettirmek için. Dahası var Hz. Hüseyin Efendimize zaman diliminden bir fotoğraf gösterdiler. O fotoğrafta… Yani zamanın beş gün sonrasını, bir ay sonrasını gösterdiler o fotoğrafta, Hz. Fatıma ile Hz. Sakine’nin (Zeynep’in) Bizans’a cariye olarak gönderileceklerini gördü Hz. Hüseyin Efendimiz.


İstanbul'un Gönlündeki Çifte Sultanlar

İstanbul’un Gönlündeki Çifte Sultanlar

 İstanbul‘daki  Dergâhı‘nın bahçesinde ‘un mana nabzı atar durur.

Fatma ve Zeynep Sakine isimlerindeki iki annemiz Hz. Hüseyin Efendimizin kızlarıdır. Bu çifte sultanların kerbela‘da başlayan dayanılmaz çileleri İstanbul’da noktalanmıştır.


Bir kısım evlatları susuzluktan şehit olurken, ta ki pak evlatlarının cariye olarak gönderileceklerini gösterdiler. Bunlar nedir?

Acaba zaafa uğratabilir miyiz, acaba onun gönlünde ufacık bir geri adım attırabilir miyiz? Diye. Hz. Hüseyin Efendimiz dedi ki “Ben belaların hepsine talibim! Dönmem! Allah dedim! Şer yanlış dedim. Bunu ümmete göstereceğim” dedi. Bunları görerek bugün Sümbül Efendi dergahında metfun iki annemizin, Bizans’a cariye olarak gönderileceğini seyrettiği halde “Hayır!” dedi. Bunu hiç unutmayın.

Büyük gönül seferinden dönmedi

Hz. Hüseyin gibi gönlü süper bir insanın evlatlarına karşı şefkati de süper olur. Bazıları sanırlar ki Hz. Hüseyin Efendimiz çok güzel olduğu için susuzluğu hissetmemiştir, evlatlarının susuzluktan şehit olmalarını teessür ile karşılamamıştır. Hayır! Fahr-i Kainat Efendimiz için Allah’ın kullandığı bir tanım vardır “Her şeyi en üstündür”… Şefkati de en üstündür.

Eğer bir evlat şefkati birinizde varsa, Hz. Hüseyin Efendimizde kendisinin evlatlarına karşı olan şefkat 10 bin kattır. Ama buna rağmen, bu kadar şiddetli evlat şefkatine rağmen evlatlarının susuzluktan şehit olması onun, o büyük gönül seferinden döndürmedi.

Allah gönül seferine inşallah hepimizi çıkartsın. O zaman gönül seferi ile nefislerinizin sizi yarım yamalak dünya hayatında tökezletmek için götürdüğü seferler arasındaki farkı göreceksiniz.

Gönül cereyanı taşımak zorundayız

Gönül seferine çıktıktan sonra insan, gönlün dışında bir arzu ile yaşayamaz, gönlün dışındaki bir duyguyla yaşayamaz… Zaten Allah “Ben arza sığmadım, semalara sığmadım, arşa da sığmadım” buyuruyor. “Ancak naki – taki bir müminin kalbine sığdım” demek ki gönül dediğimiz şey Allah’ın misafirhanesidir. Allah’ın misafirhanesine, Allah’ı misafir etmeye talipsek; Allah hepimize nasip etsin ama ilk nefesimizde ama son nefesimizde ama cennette… Mutlaka bir gönül cereyanı taşımak zorundayız.

Allah’ın misafir olacağı bir hane, gönül, bize ham madde olarak bedenimize verilmiştir. Elbette ki o tamamıyla açık olsa hiçbirimiz tahammül edemeyiz. Cenabıhakk’ın ettiğini düşününüz, her şey biter ne madde kalır ne et kalır ne biz kalırız. Ama Cenabıhak gönle tecelli sırrını yalnız Ahlak-ı Muhammedi’yle arınmış, gönle teslim etmiştir. Onun için “Ben yerlere, göklerle, arşa sığmadım. Bir insanın gönlüne sığdım” demiyor!

“Yerlere, göklere sığmadım ama naki – taki bir müminin gönlüne sığdım” diyor. Demek ki Ahlak-ı Muhammed’in yıkadığı bir gönle sığabilir, Cenabıhakk’ın sırrı.

Kâbe-yi Hakiki: gönüldür

İşte Cenabıhak kendine mekân olarak hazırladığı Kâbe-yi Hakiki’si. Çünkü Kabe’nin zahirisi biliyorsunuz Mekke’dedir. Kâbe-yi Hakiki: gönüldür. O Kâbe-yi Hakiki’ye her zaman teşrif edebilir. O teşrife hazırlıklı olmak lazım.

Ama elinizden geldiğince, bunca nefsin gafleti altında kalmışız, bunca yanlış yapmışız, bu yanlışla ben nasıl olsa gönlümü Allah’a hazırlayamam diye bir mazeret yoktur! Çünkü eğer böyle bir gönül hazırlığına çıkarsanız sizin çok büyük yardımcılarınız var. Nasıl ki şer de her türlü şerri size ifa ettirmek için şeytan ve hâlâ piyasadan çekilmemiş olan Firavunundan Ebu Cehil’ine, Ebu Cehil’inden [+] kadar bütün hainler sizin nefislerinizin üzerine tuzak hazırlamışsa… Sizin gönlünüzde en ufak bir kabiliyet görüldüğü taktirde sizin gönlünüze mecal verecek yüce güçler vardır.

Gönlün 1 numaralı yardımcısı

Ki bunların en özünde Hz. Hüseyin sırrı yatar. Eğer gönlünüzden Allah’a, Allah’ı bulabilmek için Fahri Kâinata bir sevda doğarsa, buna Hz. Hüseyin sahip olur. Onun için gönlünüzden Hz. Hüseyin’in bizi ayakta tutmak için, bizim imanımızın değişen dünya şartları altında, paniğe kapılıp yok olmaması için bütün belaları alarak bizleri hazır hale getiren sırrını hiç unutmadan ve onun mutlaka ve mutlaka şerre rıza göstermeyen ahlakı içerisinde yaşadığımız taktirde bir numaralı yardımcımızdır.

Farkınıza varmadan evlatlarınızın bütün yanlışlıklarını tasfiye eden, farkınıza varmadan eşlerinizin beğenmediğiniz bütün yanlışlıklarını tasfiye eder… Farkına varmadan sizin kader filminizde sizin tahammül edebileceğiniz dozda bütün tasfiyeleri yapabilir. Bu sır çok büyük bir sırdır…

İnşallah bu vesile olsun, Hz. Hüseyin efendimizin sırrını inşallah daha geniş arkadaşlarımız da işitsin ve bu sırrın yaygınlaşması milletimiz için de dünyaya temayülleriniz arttıkça dünyadaki tenekeler size mücevher gibi gösterildikçe, siz de onun peşinde gittikçe içinizde duyguların azaldığını, muhabbetlerin azaldığını, gözyaşlarınızın kuruduğunu fark edersiniz. Onlardan vazgeçtikçe, onlara rağbet etmedikçe, gönlünüzün yeniden canlandığını hissedersiniz. Ömür boyu bu dünyaya temayül ettikçe gönlünüz söner. Allah’a temayül ettikçe gönlümüz yanar, dünya zevki sizde söner. Buna çok dikkat etmek lazım.

Miras: Başkası için temenni!

Basit gibi görmeyin. Onun için Ahlak-ı Muhammedi‘nin temel unsurunda Efendimiz miras bırakmış… Güzel bir şey gördüğü zaman bir başkası için temenni ederdi, Fahri Kâinat Efendimiz.

Sevdiği bir için temenni ederdi. Buna alıştırın kendinizi, çok hoşunuza gider… Bir daire, bir otomobil gördüğünüz zaman nefis tabi sizi baskılayacak; bu senin olsun diye. Hayır! Sevdiğiniz bir mümine havale edin. Cenabıhakk’a deyin ki “O’na ver, ben istemiyorum!” Kendinizi böyle alıştırın, dünyaya karşı gelmek böyle olur. Çok güzel bir kıyafet gördüğünüz taktirde deyin ki “Evet bu çok güzel ama ben istemiyorum, bunu falan mümin kardeşime ver.” deyin.

Bunu hiç unutmayın. Onu ver dediğiniz taktirde Ahlak-ı Muhammedi’nin çok temel bir unsuru, o sizin içinize sinmeyecek! O sizin içinize sinmeyince gönlünüzdeki muhabbet yavaş yavaş ışıklanacak.

Veysel Karani Hattı

Allah lütfeder, müsaade ederse gelen hangi ölçüde hangi değerde gönül kapısı açık olursa olsun bütün kardeşlerimi bu gece niyaz edeceğim Veysel Karani Hattına bağlayacak… Çünkü gönüllerin santrali Veysel Karani Hazretleri.

İnşallah sizlerin hiç birinizin farkında olmadan Veysel Karani Hazretlerinden cereyan gelecek, muhabbetleriniz artacak. Allah mübarek etsin!

Kapanış duası

Allah Hz. Hüseyin’in şehadeti dolayısıyla dualarımızı kabul etsin.

  • Bu milletin içerisindeki hainleri telef etsin, milletten yana olanları ihya etsin. Allah gönüllerde İslam’a karşı bütün bu milletin yaşayanlarını muhabbet sahibi etsin.
  • Onlar da yok olsunlar istemiyoruz, İslam’a muhabbet duysunlar istiyoruz. Çünkü Allah’a muhabbet duymak insanın tabii vazifesi. Allah’a muhabbet duyabilmek için Fahr-i Kâinat’a muhabbet duymak zorunlu. Bunu duyamıyorsa yazık oluyor.
  • Allah bizlerin gönlündeki hikmetle, yeni gelen nesillerin gönlünde bu Muhammed aşkını ihya etsin, Hz. Hüseyin efendimizin bekçiliğinde bizi ihya etsin.
  • Çeçen kardeşlerimizi o şer cephesinin son döküntüsü olan Ruslar karşısında muvaffak etsin.
  • Bosnalı kardeşlerimizi de şerrin çemberinden kurtarsın.

Allah’ın hikmetine bakınız biz şimdi üzülüyoruz; Avrupa çifte standart yapıyor, Amerika bir türlü kalkamadı, korktu, bilmem ne. Farkında mısınız? Allah bir şey ilan ediyor! “Ben yapacağım” diyor “bunu!” Güya onlar yapmak istiyorlar da yapamıyorlar! Allah diyor ki onların sahibi benim. Perişan etmezsem namerdim, diyor Allah! Göreceksiniz ne o [?] milleti ne Rus milleti ayakta kalamayacak! Rezil olacak. Hayvanlar gibi sürünecek! Allah da oralardaki şehitlerinden cennette süslediği köşelerde onları ihya ederken, kalan nesillerini Müslümanlığın bayrağı olarak dalgalandıracak.

Hepiniz Hz. Hüseyin’e emanet olun, selamünaleyküm kardeşlerim.

İçerik no: 3740


Gösterim: https://youtube.com/playlist?list=PL8wNayQBHRD6B0Cm3a6rVa-ItFil4fCYh

Podcast: https://open.spotify.com/episode/7vEevuVOZ5HRl253f5Atm5?si=bbc622643e814663

Bu içeriğin kısa adresi: https://nurbaki.org/3740