Ezel bir başlangıç değil, hilkatin ta kendisi ve özüdür. Hilkat, sonsuz güzelliklerin, ilâhi tecellilere sevda fırtınası ile yansımasıdır. Ve Efendimizin hamd niyazı ile bu muhteşem hikmetler, ilâhi sanatın akıl almaz zevkinde billurlaşmıştır.
Nurbaki’yi Takip et
Bu yüzden, ezelin sinesinden fırlayan her yeni hilkat, kulluk hazzını Kalb-i Muhammedî‘nin hamd sırrından alır. Ve bu yüzden Efendimizin ilk ismi: Muhammed‘dir (S.A.V).
Yine bu yüzden Fahr-i Kâinat Efendimizin mutlak kulluğu temsil ettiği için (daha doğrusu mutlak kulluğun sırrını bulduğu için) ismi yanında daima «Abdühû», yani «kulu» ismini kullanırdı.
Elestte tüm varlıkların benliğe düşmelerine rağmen, Efendimizin hamd sırrına erişebilmesi, Kalb-i Muhammedî’deki benlikten arınmışlık güzelliğidir. Bu hikmet de ikinci isminde simgelenmiştir: Mustafa‘dır (S.A.V).
Bu ana gerçek bilinince, herhangi bir kulun sonsuz güzelliklere hayran kalıp, Allah sevdasına talip olması hâlinde «Muhammed Mustafa» (S.A.V) sırrından bir nebze de olsa taşıması gerekir.
İşte bu yüzden kulluk hikmetinde “Hamd niyazı” ve “Arınmışlık” bir ölçüdür. Fatiha’nın evrenleri tarif eden müthiş şifresinde, hilkatin bu en derin sırrı hamd ile başlayarak vurgulanmıştır. Bu yüzden bütün varlıklar o sırrı tanır ve o sırra salât u selâm eder.
İçerik no: 7184
Kaynak: Dr. Haluk Nurbaki, Gönül Penceresinden Fahr-i Kainat Efendimiz