Evrendeki tüm irade ve güç Allah‘ındır. Ancak O tecezzî kabul etmez (parçalara ayrılmaz) ve hiç bir varlık O’nun cüz’ü olamaz.
“De ki, Allah tektir. Her şey O’na muhtaçtır (her şeyin varlığı O’nun esmada tecellisi ile kaimdir)…Doğmamış ve doğurmamıştır. Hiç bir şey O’nun zıddı ve benzeri olamaz.”
Nurbaki’yi Takip et
Allah, kendini böyle tarif ediyor. Kendini bu ilâhi emre her varlık teslim etmiştir. Fakat ruhun emr âleminden oluşu insanoğlunda önce kendini Allah’ın parçası olarak vehmettirmiş, sonra da insan kendini Allah gücünü taşıyan temsilci sanmıştır. Bu yanılgı nefs dediğimiz; sonsuz yüzeylerdeki ilâhi yansımanın etkisinden doğan bir tepkidir.
Allah «Adem’e secde ediniz» emrini vermiştir. Bu, ondaki emr âleminden gelen ruhî bir tecellîye ve kalp dediğimiz sonsuz yüzeylere açılan pencereye işarettir. Nitekim, şeytanın, ters mantık etkisi ile Âdem’e nüfuzu sonucu, nefs «benim» dediği anda insanın yanılgısı dünyaya iniş emri ile noktalanmıştır.
Allah’ın bilinmezliği, sonsuzluğu, eskimezliği, benzeri olmayan güzelliği ve gücü tecellînin her noktasında aynı kabul edilemez.
Tecelliden ilâhi murad ne ise, o noktaya istediği yansımayı verir. Böylece kesrette (çoklukta) meydana gelen varlıkların tümü, kudret-i ilâhiden yansıyan O’nun aynı ya da cüz’ü olmayan tecellîlerdir.
Ruhun insandaki koordinatlarında, ilâhi irade tecellî edince tüm kullardan farklı bir durum hâsıl olmaktadır. Ancak, Allah’ın bir kulda ruh koordinatlarından tecellîsi anında o insanda tam mahviyetin doğması, nefsin arınıp gerçek yoklukta tecellî etmesi söz konusudur. O anda ferdin ferdîyeti yoktur. Bu «enel hak» sırrıdır. Burada bile bir nazik nokta vardır.
Tecelli, zaman ötesi bir fazdır ve o fazda Allah yine evrenin her noktasında vardır.
“Enel hak” diyen Allah’tır.
Tecelliye uğrayan insanın mekân noktası ise evrenin her yerinde değildir. “Enel hak” diyen Allah’tır. Mevlânâ der ki : «Eğer Hallac-ı Mansur özür dilese kâfir olurdu.» Zira o zaman enel hak sözünde iştirakı söz konusu olurdu.
Sonsuz yüzeylerde tecellinin miraç sırrı istisnadır. O anda Efendimiz evrenin her noktasında ilâhi tecellîye uğramıştır (Sûre-i Necm).
Allah kendi güzelliğini seyretmek için, insan bilmecesini yarattı. Sonra bu intikaller, yansımalar öyle şaşırttı ki insanı, bir kısmı kendini Nemrut gibi ilâh sandı.
Doğu’da ve Batı’da bir çokları, kesretteki eşyayı Allah’ın parçaları sandı. Bir çokları, çok değerli dinleri, tek vücud sırrı içinde çıkmaza sokup babalar – oğullar aradı.
Kur’ân, sonsuz evrenler sistemi içinde Allah’ın tecellîsini, yansıma ve intikallerini Allah’ın asıl öz varlığından ayırarak bize öğretti.
Emr âlemindeki ruh, insan koordinatlarındaki bireysel esrarı öğretti ve Allah, ötelerin ötesi, onun da ötesindeki sırrını büyük bir san’at mahareti ile gizledi. Ve ona ayna olana kadar perde ve yüzeyler ardına gizlendi.
Bu paylaşım, Dr. haluk Nurbaki’nin İnsan Bilinmezi kitabından alıntıdır.