10 Muharrem günü âlem­lere rahmet Fahr-i Kâinat Efendimizin canı, sevgili torunu Efendimizin şehadet günü­dür.


Nurbaki’yi Takip et


İnsanlık aleminin en elim ihaneti olan bu olay bütün müminlerin gönlünde onarılmaz bir yaradır. An­cak Hz. Hüseyin , müba­rek canını arkamdan müminler yas tutsun diye feda etmedi. Tam aksi­ne, muhteşem mücadelesinin sırrı­nı insanoğlu anlasın da ‘a layık olma yolunu bulsun diye, zul­mün almaz ezalarına siper ol­du.



Hz. Hü­seyin Efendimizin manadaki sırrı

Bu gerçeği anlamak için Hz. Hü­seyin Efendimizin manadaki sırrını mutlaka anlamamız gerekiyor. Çünkü Hz. Hüseyin Efendimiz, Al­lah’ın, “Efendimize insanlık için yüklendiği tahammülü imkânsız yük karşısında omurgaları­nın çatırdadığını duyuyorum” diye emrettiği yüce Peygamberimi­ze gerçek bir torun olmanın hikme­tini taşıyordu. O da alemlerin Fahr-i Ebedisi Efendimizden milyar üze­rinden milyar rıza alabilmenin şev­kiyle kendisini biz müminler için feda etti. Bir haftaya yakın süre su­suzluğa mahkûm eden o taham­mülsüz sıcağın çilesini çeken evlât­ları ve en yakınları ile şehadet şer­betine yaklaşan Hz. Hüseyin Efen­dimizin hikmetini anlayabilmemiz için Muharrem’deki bir mana ola­yını nakletmek istiyorum:

Ünlü şair Fuzuli’nin de söylediği gibi, su molekülleri Cenab-ı Hakkın huzuruna şöyle bir niyaz götürdü­ler “Ya Rabbi! Biz sebeb-i hil­kat Fahr-i Kâinat Efendimizin gözbebeği Hz. Hüseyin’e ula­şamadıktan sonra hizmet me­calimiz kalmadı. Artık bundan sonra bir insana intikal ederek aziz olamayız. Lütfen bizi affet ve görevimize son ver.”

Cenab-ı Hakk büyük bir sır ve özenle yarattığı suyun bu niyazını çok içten bir zevkle seyretti ve o za­man şöyle dedi: “O halde size bir perde açayım, çünkü şu anda Hüseyin bana niyaz halindedir. Siz de bu ni­yazı dinle­yin.”

Hz. Hüseyin bu sırada Cenab-ı Hakka şöyle yalvarıyordu: “Ya Rabbi, bütün belalarını ba­na ver. Çünkü takdirde namûtenahi bela sırrı vardır. Ge­lecekteki mü’minler bu belala­ra tahammül edemeyebilirken isyana düşerler. Bütün belaları bana ver ki, bundan sonra kı­yamete kadar gelen mü’minler İmtihanlarını en hafif çizgide atlatsınlar…” Son cümle olarak da Hz. Hüseyin “…Takdirdeki belalar bitmeden bu canı al­ma!” diye niyaz ediyordu.

Hz. Hüseyin’in manadaki ismi: Belagerdan

Su molekülleri bu insanlık üstü niyaz karşısında mutlaka teselli buldular ve bizler bu sayede hâlâ su içebiliyoruz. Bu yüzden Hz. Hü­seyin Efendimizin manadaki ismi “Belagerdan”, yani belaların pa­ratoneri olarak tanınır.

Fuzuli zarif bir şekilde nehirler­den suyun akışını, dalgaların birbi­rine vuruşunu hâlâ ‘nın şo­ku olarak vasıflandırıyor.

Yine mananın fevkalade ince bir hikmeti şerrin potansiyeli üzerinde­dir. Yani şer kendisine lâzım olan potansiyeli ka­zanabilmek için hayrın, yani müminin zaafa düşmesine muh­taçtır. Fahr-i Kâ­inat Efendimizin, Hz. Sümeyye’nin şehadeti sırasın­da: “Eğer Sümeyye, yapılan ezalara karşı dayanamayıp imanından dönseydi, şer öyle bir kuvvet kazanacaktı ki, bütün müminlerin görecekleri sıkıntılar yüz­lerce kat artacaktı” buyurmuş­tur.

Hz. Hüseyin Efendimiz şer­re karşı evet deseydi şer öyle bir kuvvet kazanacaktı ki, İslâmiyet gerçek yanı ile belki de bugüne eri­şemeyecekti. Bu yüzden de mana ilimlerinde; zahirde şer zafer kazan­dım derken bütün gücünü o gün kaybettiği bildirilmiştir.

Kerbela’dan alacağımız ders

Şer elbette kıyamete kadar takdiri ilahi olarak yaşayacaktır. Nitekim günümüzde de pek çok noktalarda şerri seyredi­yoruz. Fakat şer Kerbela’da ebter olmuştur. karşısında azami derecede şirretleşse bile bunu de­vam ettiremez. Çünkü özündeki gü­cü (potansiyeli) bitmiştir.

İşte bizim Kerbela’dan alacağımız ders ve Hz. Hüseyin Efendimize karşı borçlu olduğumuz nokta bu­dur. Bir mümin Hz. Hüseyin Efen­dimizi ararken, onu özlerken, yüre­ğinin sızladığını, hatta kan damla­dığını hissedecektirm.



Ancak onun bi­ze hediye ettiği gerçekleri görmez­den gelirse, o üzüntüleri tamamen nefse döner.

Her mümin mutlaka Hz. Hüseyin Efendimizi memnun etmek ister. O zaman bizzat Hz. Hü­seyin tarafından emredilen formüle uymak zorundadır.

  1. O da hiçbir şeraitte şerre ve küfre karşı korku ve zaaf göstermemesi.
  2. Başına gelen her sıkıntının, binlerce katı ken­dine takdir olan Hz. Hü­seyin Efendimizin “Belagerdanlık lütfü sayesinde hafif bir imtihan içinde olduğunu bilmesi” ve kaderine karşı her türlü isyan eyleminden şiddet­le kaçınması.
  3. Hayatta hiçbir hadise kar­şısında maddi koşulları baha­ne ederek “sayısal dengelere” boyun eğmemek.
  4. Allah’ın hiçbir mümini bir an dahi şefkati Muhamme­di’den uzak tutmayarak mutlaka ve mutlaka belalardan kur­taracağına çok sıcak olarak inanmak.

Bir müminin gönlünde Sevda-yı Muhammedi ancak Hz. Hüseyin sırrıyla ateşlenir. Bu millet asır­lar boyu bu sırrı anlamış, ma­na sağlığı içinde kalabilmiştir. Bü­tün , dervişler, siyasi zaferlere daima bu cereyanı aşılamışlardır.

Al­lah 10 Muharrem yüzü suyu hürmetine, bu milletin gönlünde iman ateşini ve Hz. Hüseyin sevgisini daim kılsın.


Alıntı: Dr. Haluk Nurbaki, 8 Haziran 1995, Gazete Yazıları

Bu sayfanın kısa adresi: https://nurbaki.org/3697