Dikkat ederseniz Sûre-i Yusuf “elif, lam, ra” diye başlayarak, Yüce Kitabımızın tanımını yaparak girdi. Dedi ki “Bu kitap Levh-i Mahfuz‘un (yani Allah‘ın büyük bilim kompütürün) Arapçaya tercüme edilmiş şeklidir.
Nurbaki’yi Takip et
Sanmayın ki bu kitabın şu veya bu lisandan olması önemli değildir. Asıl önemli olan bu kitabın taşıdığı mânânın Lehv-i Mahfuz’u temsil etmesi. İlâhi kader kompütüründe ne kadar ilim varsa, kaînatın gelmiş geçmiş ne kadar kaderi varsa hepsi yazılıdır. Ama elif, lam, ra ile başlayarak [zımnen] diyor ki; “Ey İnsanoğlu! Bu kitap Lehv-i Mahfuz’dan alınmış, Arapça olarak gönderilmiş bir kitaptır ama sanmayın ki bu kitap bir yazıdan ibarettir.” Ya nedir?
Elif, lam, ra’dan da anlayacağınız şekilde “bu bir şifreler demeti”dir. Eğer siz bunun şifrelerini çözemezsiniz,
İstanbul’un fethi…
Nitekim, yakın tarihimize ait bir olayı bu şifreler kitabından Molla Câmî isimli büyük İslam evliyası çözmüş ve İstanbul‘un 857 de (yani 1453’te) zapt edileceğini… Ayet-i kerimedeki “Belde-i Tayyibe” kelimesini alıp ebced hesabıla 857’yi bulmuş. İstanbul’un Türklerin eline geçeceğini söylemiş. Bunu da kitabında ilk defa dikkatini çeken zât Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri de şifreyi Akşemsettin’e bildirmiş ve İkinci Murat zamanında hazırlanan Osmanlı tahtına gitmiş el koymuş “Çok büyük bir operasyon olacak 857’de İstanbul zapt olacaktır” demiş, Kur’an şifresini çözerek.
İçerik no: 3156
Alıntı: Yusuf Suresi Yorumu 48‘inci bölümden alıntıdır.