Bir gün bütün mekânlar yıkılacak ve tek tek dirilerek ilahi sahneden toplanacağız. İşte, ahlakın dayandığı temel, Yüce Yaratıcının her baharda hadsiz örneklerini sergilediği bu muhteşem dirilişe iman etmektir.


Nurbaki’yi Takip et


Tarih boyunca, yaşamanın sorumluluğunu duymayan ve insanlığın bütün değer hükümlerini ayaklar altına almak isteyenler hep mahşere yani yeniden dirilişe karşı çıkmışlardır. Hangi çağda olursa olsun bu dirilişe inanmayanların ortaya attıkları ilkel sloganlar, bütün kavgaların ve mutsuzlukların esas kaynağını teşkil eder.



Onlardan birisi de Ubey bin Halef [1] değil miydi? O, kendi ını unutarak bir misal getirdi: “Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?”

‘nin 78. ayetinde belirtilen ve çağlar boyunca sorulan bu sorunun cevabı 79. ayette şöyle verilir.

“De ki, onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir.”

Bu ayet diriliş hakikatini mantık yoluyla hallediyor ve bir sonraki ayette onun ilmi açıklamasını yapıyor. Bu açıklama hem o asrın en cahil kişilerini hem de 20. asrın en büyük âlimlerini tatmin eden bir niteliğinde olup, mealen şöyledir.

“O, size yeşil ağaçtan ateş çıkarandır. Şimdi siz ondan yakıyorsunuz.”

Bu ayet, halk tabakasına şöyle ders veriyor: “Ağaç gibi kesif ve karanlıklı bir maddeden ateş gibi latif, hafif ve nurani bir maddeyi çıkartan bir kudretin, odun gibi çürümüş kemiklere, ateş gibi bir hayat ve nur gibi bir şuur vermesini nasıl akıldan uzak görüyorsunuz?”

Ölüm ve dirilişin temel kanunu

Aynı ayetin alimlere verdiği derste ise ölüm ve dirilişin temel kanunu dile getiriliyor. Çünkü değil un ufak olmuş ve çürümüş bir şeyin yanması, yeşil ağacın yanıp ölmesi dahi, yeniden diriliş manası taşıyor.

Zira bu bioanaliz olayında, yapraktaki karbondioksitin karbonu eksi (-) değere çevrilerek biokarbon hâline geliyor ve bu sırada hayatın temel unsuru olan oksijen açığa çıkıyor. Ayette geçen “Şimdi siz onu yakıyorsunuz” şeklindeki ifade ise canlıların oksijeni yakmasına ve böylelikle hayatlarını devam ettirmesine işarettir.

Çürümüş kemikleri kim diriltecek

O halde ölmek ve dirilmek zannedildiği gibi fanatik hadiseler olmayıp karbonun değer değiştirmesine bağlı ilahi bir biofizik programlama olayıdır

Bu olaya yine aynı surede dikkat çekilmekte ve insanın meni hücresindeki bir genetik karttan gelişen  bir programdan” ibaret olduğuna işaret edilmektedir.



Bu arada meni hücresinde insanın bedenini meydana getirecek olan biofizik disiplinin, inanılmayacak derecede mükemmel mikronluk bir diziden ibaret olduğunu belirtmemiz gerekecektir.

Çürümüş kemikleri kim diriltecek

İmkânsız ne zaman olur?

Şimdi ilmin akılcı metotlarıyla mahşerdeki diriliş hakikatini inceleyeceğiz. Bu metotlara göre henüz gerçekleşmemiş bir olayın ilmi yönü, olabilirlik (probabilite) açısından değerlendirilir.

Ortaya atılan bir tez ilmi olarak “olabilirlik” değerini taşımazsa, onun için “imkânsız” damgası basılır.

Diriliş hakikatinin “olabilirlik” yönünü ilmi açıdan ele aldığımızda, bir insanın veya daha geniş ifadesiyle bir canlının meydana gelişinde 2 unsuru hesaba katmamız gerekecektir.

  1. Genetik Şifre
  2. Genetik Şifrenin açılıp canlıyı meydana getirmesi için gerekli olan ortam.

Canlının Genetik Şifresi DNA Moleküllerinden kurulu bir şeride, matematik programın kaydedilmesi manasındadır. Ve bu şifre, meni hücresinde birkaç mikronu geçmeyen biofizik bir kayıttan ibarettir.

Genetik kartların çözülme ortamına gelince:

Bu kartlar 3 yolda ve 3 farklı ortamda çözülebilmekdedir. Bu olay, genetik şifrelerdeki biofizik programın çevreden alınacak yeni kimyevi maddelerle sıralanması demektir. Bu farklı ortamlarda cereyan eden göz kamaştırıcı faaliyet, elbette tek ve en yüce kudretin tecellisiyle mümkün olabilmektedir.

Ancak dünya hayatı insanoğlu için bir imtihan özelliği taşıdığından, o yüce kudrete perde olan sebep (Veya ortamların) bulunması gerekmektedir.

Şimdi bu ortamları sıralayacağız:

A- Yumurta tarzındaki ortam: Canlıların bu tarzda meydana gelişi, belli kimyevi maddelerin genetik şifrenin etrafına depo edilmesi ve genetik şifrenin, bu maddeleri belli sıralara göre düzenleyip canlının meydana gelmesine sebep olması esasına dayanır. Böcekler, sürüngenler ve kuşlar bu yolla dünyaya gelirler.



Evet, mahşerdeki diriliş, ilmi açıdan tam bir olabilirlik (probabilite) göstermektedir. Üstelik kâinatın yaratıcısı olan Rabbimiz, bu dirilişi vadetmiştir. O hâlde elbette gerçekleştirecektir. Onun kudretine göre bir baharın yaratılması bir çiçek kadar, cennetin yaratılması ise bir bahar kadar kolaydır.

Bahardaki dirilişi gören ve buna her baharda şahit olan… Farkında olmadan çiğnediği toprağın her bir zerresinde dirilişi, yani mahşeri nasıl inkâr edebilir? Ve böyle bir insana, nasıl “insan” denilir?

Çürümüş kemikleri kim diriltecek?

Cenab-ı Hak Enbiya Suresinin 104. âyetinde mahşeri anlatırken “Biz semayı, bir kitabın sayfalarını dürüp büker gibi düreceğiz. İlk yaratılışta nasıl başladıysak (sayfa sayfa açtıysak)” buyuruyor.

Bu âyette, kâinattaki sonsuz boyutları bir kitabın sayfalarına benzeten Rabbimiz, mahşer hadisesindeki değişmesini veya kapanmasını bildirmektedir.

Çürümüş kemikleri kim diriltecek

“Boyutların dürülmesi” şeklindeki ifade, boyutunu da içine aldığından mahşerdeki diriliş bir zaman eylemine ihtiyaç göstermemektedir.

Mahşerdeki diriliş hadisesi, zaman eylemi sebebiyle bugüne kadar zor anlaşılmıştır. Halbuki mahşer başladığı an bütün boyutlar gibi zaman eyleminin geometrik değeri de değişecektir.

Dünya mekânında bir kitabın açılmış sayfalarını temsil eden boyutlar, geometrik bir mekân dengesi içindedir. Fakat kitap kapanmaya başlayınca zaman hız kazanır ve fiziki eylemler göz açıp kapayıncaya kadar şekilleniverir.

Mahşer nedir?

Evet. Mahşer, zaman düzleminde cereyan eden fiziki boyutlar dürülmesidir.

Tıpkı yaratılırken bir gül gibi açılan boyutların sonradan bir goncaya benzer dürülüşü gibi.

B- Tohum tarzında ve toprak ortamında gelişme: Canlıların bu tarzda yaratılması, genetik şifrelerin toprakta açılması ve canlının meydana gelmesine sebep olması şeklinde açıklanabilir.

Tohumdaki genetik şifrenin çevresinde bazı önemli moleküller vardır. “Hayat bulma” denilen ve hiçbir şekilde taklidi mümkün olmayan bu mükemmel faaliyet için gerekli olan diğer kimyevi maddeler de kök adı verilen ve bütün kimyagerleri kıskandıran lifciklerle mükemmel bir şekilde temin edilir. Bütün bitkilerin nesilleri bu yolla devam etmektedir.

C- Anne karnındaki gelişme: Bu tarz gelişmede, genetik şifreler yeni canlıyı inşa ederken, gerekli olan kimyevi maddeler anne karnından temin edilir.

Bu yolların dışındaki önemli bir şifre çözümünü de mikroplarda görüyoruz. Mikropların genetik şifreleri ya diğer bir canlının bünyesinde ya da toprakta açılarak gelişmektedir. Eğer bu ortamlar bulunmazsa, mikroplar genetik şifrelerini (kurumuş bir tohum gibi) yüzlerce yıl saklayabilir ve bu süre içinde hiçbir hayati faaliyet göstermezler. Özellikle virüslerde bu tür “konserve hayat” çok görülür.

Mahşerdeki diriliş

Şimdi bu temel bilgilerin ışığı altında, mahşerdeki dirilişi düşünelim.

Âdem Peygamberden (a.s.) itibaren gelmiş geçmiş insanların tamamına ait genetik şifreler bir araya toplanacak olsa ancak bir çay bardağını dolduracaktır.

Yani milyarlarca insan sadece bir bardak dolusu şifrenin açılmasıyla yaratılmaktadır.

Sevgili okuyucum, şimdi koltuğuna biraz daha rahat oturmaya çalışarak kendine şu soruları sor:

  • 1. Acaba insanoğlunun mikroplar kadar değeri yok mudur?

Yani mikropların genetik şifreleri toprakla açılır ve hayat bulurken, toprağa düşmüş insanların genetik şifrelerinin tekrar açılmaması mümkün müdür?

  • 2. Toprak altında asırlarca bozulmayan ve bu arada hiçbir canlılık emaresi göstermeyen virüsler, uygun bir ortamda tekrar hayat bulurken, vefat etmiş insanoğlunun, Cenab-ı Hakk’ın emriyle tekrar hayat bulmamasına imkân var mıdır? 

Elbette, hayır!

Kâinatı, bütün mahlûkatıyla ve kusursuz olarak yaratan Rabbimiz, o bir çay bardağı dolusu şifreyi arza döküp “dirilin” emrini verecek ve tek tek dirilerek ilahi sahnede toplanacağız.

O sahnede diriliş hakikatine inanmayanlar da yer alacak.

Ve onlar, dünyada he an milyarlarcası sergilenen diriliş mucizesini görmezlikten gelmenin hesabını verecekler. 14 asır öncesinde olduğu gibi un ufak olmuş bir kemiği eline alıp, alay edercesine “Çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diye soran inkarcılara verilecek cevabı artık çok iyi biliyorsunuz.

İçerik no: 5164


Kaynak: Dr. Haluk Nurbaki, Dergi Yazıları


Dipnot

[1] Ubey bin Halef, Kureyş’in önemli kollarından olan Benî Cumah’a mensuptur. İslâmiyet’in zuhuru sırasında Mekke’nin ileri gelenleri arasında yer alıyordu. Bkz. islamansiklopedisi.org.tr, Son görüntüleme: 09.12.2023

Bu içeriğin kısa adresi: https://nurbaki.org/5164