Şefaat, amel terazisinde eksik çıktığı halde (yani bir anlamda Cehennemi hak ettiği halde) kurtuluş imkânını temsil ediyor. Şefaat konusunu Âyetel Kürsi’de Cenab-ı Hakk’ın emrettiği gibi “Benim iznim olmadan kimse şefaat edemez.[1]” sırrı içerisinde mütalaa etmek gerekli.
Nurbaki’yi Takip et
Şefaatten amaç nedir?
Tabii burada birçok insanın şefaat etmesi söz konusudur. Nebîlerin, velilerin… Bu “şefaatten” amaç nedir? Yani bir tarz Cennetin asıl listesine geçememiş, yedek listede kalmış ve bu yedek listede de puanları farklı olmuş olanlar için geçerlidir.
Mahkeme-i Kübra’da aldığımız puan eksi beş de olabilir, eksi beş milyar da… Bu farkları göz önüne almak şartıyla, şefaat sırrı içinde Cenab-ı Hak çok sevdiği kullarına “Sen bana çok güzel kulluk yaptın, benim uğrumda şehit oldun. Sana şefaat için on kişilik kontenjan verdim.” derse… O kontenjan içerisinde insanları kurtararak, cennete gidecek yeni kitlelere ekleme şansı oluyor.
Kime şefaat edilecek?
Ancak buradaki şefaat hikmetinde hiç unutmamamız lazım gelen bir durum var. Güzel amellerle defterinizi kapatıp, Mahkeme-i Kübra’da iyi bir not alsanız, Cenab-ı Hak da size “Sana beş kişilik bir kontenjan verdim, şefaat et bu günahkarlara.” dese[2]… Bir an için “Bu kontenjanı nasıl kullanırdım?” diye, kendi kendinize sorun.
Bir İslam düşmanına… Kur’an’a dil uzatmış, Fahr-i Kâinat Efendimize saygısız konuşmuş, zalim, hasis, namus düşmanı bir insana bu şefaat hakkını kullanır mısınız yoksa kullanmaz mısınız?
Aşikâr bir şey! Allah‘tan utanır, verdiği şefaati hiç değilse eksi puanı az olan birisi için kullanırsınız.
Aslında yaratılışında güzellikler olmasına rağmen, nefsinin azgınlığıyla hiç beklenmedik bir hata yaparak eksi puan almış bir insan olabilir… Yaratılışındaki bir güzelliğin çizgisiyle, şefaat edilecek kimseyi Cenab-ı Hak gösterecektir. Ona öyle bir gözlük verecektir ki şefaat edecek kimseye baktığı zaman “İçinde ışık yandığını” görecektir. Bu ışık “Bunların cennet kabiliyetleri var” demektir. İşte onlara şefaat edilecektir!
Dolayısıyla, Cenab-ı Hakk’ın “İznim olmadan[3]” dediği hikmet de buradan çıkar. Bir kimseye “Sen şu kadar kişiye şefaat edebilirsin.” diye kontenjanını ve de kimlere şefaat edeceğine dair kopya verir. Bu da çok önemlidir.
Onun için biz şefaatlerin bitmezliğine, sonsuzluğuna, Cenab-ı Hakk’ın rahmetine bir vesile olduğuna inanmamıza rağmen… Şefaat edilmeyecek kadar adileşmemenin, İslam’ı yaşamanın sırrını da kabul etmemiz lazım gelir.
Yani kıyamette, Mahkeme-i Kübra’ya kepaze bir notla çıkmak, şefaat alabilme kabiliyeti bırakmaz!
Mahkeme-i Kübra’nın savcısı
Bu şefaat konusundaki en ilginç öykü, Hz. Fâtıma’nın öyküsüdür. Ahirete iman edenlerin bu sırrı bilmesinde büyük fayda vardır.
Hz. Fâtıma, Efendimize “Allah’tan, bana bir hediye vermesini istiyorum Ya Resulallah!” dediği zaman, Efendimiz “Cenab-ı Hak inşallah bu niyâzını kabul eder.” buyurdu. Bunun üzerine Cebrail (a.s.) “Evet, Allah ne istiyorsa verecektir.” diye mesaj getirdi. Hz. Fâtıma da “Cenab-ı Hak bana ahirette en zayıf kula dahi şefaat etmek fırsatını versin.” dedi.
Ve bundan dolayı da tasavvufta Hz. Fâtıma’ya “Mahkeme-i Kübra’nın savcısı[4]” denir.
Demek ki, imanın kuvvetinden, dolayısıyla Allah’a yakınlığın kuvvetinden şefaat sırrı doğar! Bu şefaat sırrının liyakatini kepaze olmadan beklemek de bir müminin hakkıdır.
İçerik no: 6928
Kaynakça
Dr. Haluk Nurbaki, Bilim Açısından İmanın Altı Şartı, Nesil Yayınları, Ocak 1997, Syf. 122-124. Redakte edildi.
Dipnot
- [1] “men-ze’l-lezî yeşfe’u ‘indehû illâ bi-iznih,” 2/255, Bakara Suresi
- [2] Editör Notu. Ayrıca Bkz. “Şefaat izni vereceği kulları Hz. Peygamber, diğer bütün peygamberler, melekler, sâlih ve muttaki müminlerdir.” (İbn Teymiyye, el-Ḥasene ve’s-seyyiʾe, s. 310-311, 322-323) ─ İslam Ansiklopedisi, 38. Cilt, 2010, Syf. 412-415. kaynak
- [3] Editör Notu. Ayrıca Bkz. Kur’an 34/23, Sebe Suresi
- [4] Editör Notu. Ayrıca Bkz. “Bana bir melek gelerek, Fâtıma’nın cennet hanımlarının efendisi olduğunu müjdeledi.” – Prof. Dr. Alim YILDIZ, Cennet Kadınlarının Seyyidesi Hz. FÂTIMA, Sivas Belediyesi Yayını, Eylül 2017, Syf. 203. (Sayfa Dipnotu 628 – Bu bilgi ve hadisler için bkz. M. Yaşar Kandemir, “Fâtıma”, DİA., İstanbul 1995, XII, 219-223.) – ISBN 978-605-2072-00-4