Himmet mi buğday mı? Ben buğday istiyorum, der. Hakikaten buğdayını yükletirler ve Yunus yola çıkar. Herkes buraya kadar olan kısmı biliyor. Ama burada tasavvufta bir incelik var, onu anlatmak istiyorum size. Gönülle ilgili bir incelik…
Nurbaki’yi Takip et
Fark eder ki çok büyük bir hata etti. Yolda düşünür, himmet neydi? Anasından, dedesinden, babasından yahut köy kahvesinde duyduğu öykülerden hatırlar ki himmet “manevi bir kuvvettir”. O halde ben niye manevi kuvveti terk ettim?
Eğer ben manevi kuvvet alsaydım buğdayı da bulurdum. Çok büyük hata işledim, der… Döner, tekrar Hacı Bektaşi Veli Hazretleri’nin huzuruna gelir. Hacı Bektaşi Veli Hazretleri der ki:
─ O an geçti… o bir ilahi an, ilahi bir cereyandı. Sana tekrar himmet vermeye mutasarrıf değilim… Benim yetkim dâhilinde değildi.
Yunus “Ben buğdayımı aldım” deseydi…
Yunus iç dünyasına felç gelmiş gibi üzüldü. Eğer o üzüntüyü duymasa “Ne yapalım, vermezse vermesin” dese oyun biter. Bakınız çok ince bir hesaptır tasavvuf. Orada, “eyvah! Görüyor musun başıma geleni,” diye iç dünyasından bir büyük üzüntü duymasa da; “Ben buğdayımı aldım, gidiyorum işte” gibi bir nemelazımcılık duysa temelli gittiydi… Yunus bir köy çocuğu olarak ölecekti.
Ama o anda (yine gönlün özellikleri) iç dünyasında öyle bir yankı doğar ki, Hacı Bektaşi Veli o zaman:
─ Biz senin kısmet anahtarını, tamamen yok etmemek için Taptuk Emre’ye verdik. Git, O’ndan bul artık anahtarını, der..
Bu nasıl bir operasyon?
Şimdi buradaki operasyon, nasıl bir operasyondur? Herkes bilmiyor, bunu anlatmak istiyorum.
Hacı Bektaşi Veli Hazretleri (çok büyük manevi sultanlardan birisidir), olayı keşfetmiş. Bu olayı nasıl zapt edebileceğini, bu himmeti reddetmekten doğan, gönlün kısmetini engelleyici bu olayı nasıl halletmesi lazım geldiğini, manevi sanatı çok iyi bildiği için… Eğer tabiri caizse; mana ilimlerinin süper bir mühendisi… Bu cereyanı zayi etmemek için Yunus’un gönül fişlerini almış Veysel Karani Hazretleri‘ne takmıştır.
Gönül merkezi Veysel Karani
Bakınız, dikkat ederseniz buradaki en ince hikmetlerden bir tanesi budur. Eğer (mana ilimlerinde) ruberu, yani yüz yüze, sıcak bir teşhisle gönüllerden bir cereyan geçirmek mümkün değilse o zaman bu cereyan gönül merkezi olan Veysel Karani’den geçer.
Çünkü gönül santralinin eğitim merkezi Veysel Karani Hazretleri’nin gönlüdür. Ve, Veysel Karani Hazretleri de (Allah‘a bin şükür ki) Türkiye‘de, Baykan kasabasında ve bizzat kendi makamı değil, bizzat vücudu oradadır. Veysel Karani Hazretleri’ne bağladığınız zaman bu cereyanı, ne olur? İşte o zaman artık gönülde cereyanın sönme tehlikesi kalkar. Santral orasıdır. Bir daha o santrale kim müracaat ederse; fişi sokar, oradan alır, Yunus’un gönlüne sokabilir. O kadar ince bir hesaptır…
Bunu manevi yoldan Taptuk Emre’ye aktarmıştır, Hacı Bektaşi Veli. Böyle süper bir usta!
Yunus’a niye ders vermemiş?
Taptuk Emre’ye manevi mesajı: “Sana Veysel Karani sırrıyla gönderiyorum Yunus’u” diyor. Hiç kimse Yunus’un yetişme tarzındaki ince hesabı fark etmek istemiyor.
Yunus, Taptuk Emre’nin huzuruna gelmiş ama Taptuk Emre, O’na ders vermemiş ki… Niye vermemiş? Burada inceliği çözmek lazım! Mademki Hacı Bektaşi Veli Hazretlerinden gelmiştir, mademki kendisi takdirde bir büyük veli olarak, kendisine eğitim bağlanmıştır… Karşısına oturtur, tasavvuf dersi verir, zikir dersi verir, mana dersi verir. Peki, niye vermemiştir?
Vermemiştir, çünkü Veysel Karani santralinde bağlıdır! Veysel Karani santralinde ruberuluk yoktur, yüz yüzelik yoktur… Ya? Bir tarz tesisle, gönülden gönüle mesaj vardır. Yunus bunun farkında değildir!
Yunus’un öyküsünü dinleyen insanlar da farkında değildir! Nasıl olmuş da Yunus, Taptuk Emre’nin sohbetine hiç girmeden Yunus olmuştur?
Sohbeti Dinle: https://www.youtube.com/watch?v=7JhgYs59eLk
Hz. Veysel Karani Türbesi nerede?
Veysel Karani Türbesi, Türkiye’de Siirt’in Baykan nahiyesine bağlı Ziyaret Köyü’ndedir. Veysel Karani Türbesi Siirt Hava Limanı’na 32,5 km, Siirt Merkezine 39,6 km mesafede yer almaktadır. Türbe’ye 450 metre mesafede yer alan bir otel işletmesi de bulunmaktadır.