Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri‘nin eğittiği talebelerine verdiği belli ilkeler vardır. Bu ilkeler aslında İslamiyet‘in temel felsefesidir. Efendimizin ahlakından birer çizgidir. Zaten hiçbir İslam velisi, talebesine Efendimizin ahlakının çizgilerinin dışında bir şey öğretmiş değildir.
Nurbaki’yi Takip et
Gönüllere cesaret tohumu
Bu hoşgörünün, insanları insan olarak telakki ettikten sonra ve bunların her birisinin Allah‘ı idrake aday olduğunu kabul ettikten sonra insanlara büyük bir sıcaklıkla bakmamız lazım geldiğini, Hacı Bektaş-ı Veli kendi cemaatine telkin etmiştir. Bunu, bugüne kadar zarif nükteleriyle, Türk edebiyatına yaptıkları büyük hizmetlerle, Türk müziğine yaptıkları büyük hizmetlerle, birçok Bektaşi dostlarımızı ve hatta bir de bizzat Yeniçeri ocağındaki Hacı Bektaş-ı Veli’nin himmetiyle onlara verdiği gönül cesaretiyle… Tabii, Hacı Bektaş-ı Veli bildiğiniz gibi Gelibolu’ya çıkan Osmanlı askerlerinin her birisinin teker teker gönülden dualarla uğurladı ki, bu onların gönüllerine bir cesaret sırrı (şey etmekti), tohumu atmaktı.
Şimdi, böylesine yakın, iç içe toplumumuzdan bir yüce zat. Tabii, zaman içerisinde birtakım mezhep kavgalarının hatta (alt seviyede üstte de değil) alt seviyedeki tarikat çekişmelerinin arasında belki yüceliklerine gölge düşürmek isteyenler olmuştur ama bugün artık dünyayı iyi tanıyan insanın çok iyi bilmektedir ve gerçek Müslümanlar da Efendimizin ahlakından bir yansıtıcı olduğunu pekâlâ bilmektedir.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin vazifesi
Hacı Bektaş-ı Veli’nin Anadolu‘daki vazifesi çevredeki Rum toplumlarına İslam ahlakını öğreterek onları yumuşatmak ve Anadolu‘yu Türkleştirmek olduğu için çok kısa bir süre içerisinde, bugünkü işte Kızılırmak çevresindeki (o Kızılırmak’ın bükük tarafında), bugünkü Hacı Bektaş-ı Veli, Kırşehir, Nevşehir gibi mıntıkalarda daha, biraz daha uzakta Çorum’da filan… Fikirlerini öylesine güzel bir şekilde yaymıştır ki, evvela Hristiyanlara nasıl dostça muamele edileceğini, her şeylerin tamam olduğunu Allah’ı da tanıdıklarına göre, gönüllerine bir tek insanlık sevgisini yerleştirerek onları İslam’a karşı düşmanlıktan kurtarmanın yeterli olacağını öğretmiş. Bu çok büyük bir şey. Çünkü dostluk kurmadan evvel, sevgiyi bulmadan evvel, evvela düşmanlıkları köreltmek lazım. Eğer, düşmanlık tohumları yaşıyorsa yüreğinizde dost bulamazsınız. İnsanlık sevgisi getiremezsiniz.
Bu söylediğimiz cümleler içerisinde her zaman insanın zihnini karıştırabilecek, şerre karşı cesaret ayrı bir olaydır. Şimdi bunu parantezin içerisinde tutacağız. Çünkü Anadolu’daki o zamanki Hristiyanlar, Rumlar diyelim ki, masum insanlar. Bunlar şer değildir. Onlara şefkatle bakılmıştır, hastalarına yemek götürülmüştür. Bilhassa Hacı Bektaş-ı Veli’nin talebeleri bu Rumlara öyle insanca muamele etmiştir ki, o yörenin Rumları gerek Anadolu ihtilali sırasında İstiklal Savaşı sırasında gerekse Birinci Cihan Savaşı’nda (böyle büyük devletlerin azınlıkları tahrik ettiği zamanlar) efendiliklerini bir türlü bozamamışlardır. Çünkü Hacı Bektaş-ı Veli bir efendilik öğretmiştir, karşı çıkamıyorlar.
Çünkü her bir Rum’un, her bir o yörede yaşayan Ermeni’nin mutlaka hastasına bir Müslüman bakmış. Böyle bir insanlık sevgisi getirmiş. Unutmak mümkün değil.
İslamiyet’te en büyük günahlar
Şimdi, Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri’nin yine gayet enteresan bir sırrı biliyorsunuz. Fatma diye bildiğimiz bir büyük Türk veliyesi vardır. Evvela, onu yetiştirmiştir, Hacı Bektaş-ı Veli.
Fatma Bacı kanalından da intişar eden eğitimi, manevi eğitimi aynı zamanda hanımefendiler arasında da bir ahlaki eğitime, İslam ahlakı eğitimine vesile olmuştur. Ve böylece toplumda kuşaktan kuşağa geçen sabır, kimsenin yanlışını görmemek o da çok büyük bir ahlaktır.
Şimdi bakınız şer hep ayrıdır. Şer ayrıdır, yanlış ayrıdır, günah ayrıdır. Yanlışlar günahın bir cinsidir. Bunları görmemek, bunları Yüce Rabbinin verdiği takdirin bir görüntüsü olarak görmek, Hacı Bektaş-ı Veli’nin bir sanatıdır. Ki gerçek de öyledir.
Şimdi, dedikodu İslamiyet‘te biliyorsunuz en büyük günahlardan biridir.
Yani en büyük günah İslamiyet’te;
- “Gurur”.
- İkincisi “buhul” yani hisset cimrilik dediğimiz,
- Üçüncüsü “dedikodudur” İslamiyet’te.
O bizim bildiğimiz sıradan günah, herkesin ağzından düşürmediği günahlar 131. filan gelir bunların yanında. Bunlar o kadar önemli bir günahtır.
Efendimizin ahlakı nedir?
Hacı Bektaş-ı Veli’nin yorumu odur ki, diyor ki “Niçin dedikodu yaparsınız, eleştirirsiniz, küçük görürsünüz insanları? Farkında mısınız, bir olayın dedikodusunu yaparken siz zahirde o olayın içindeki insanları eleştiriyor gibisiniz. Aslında, Allah’ı eleştiriyorsunuz. Çünkü Allah’ın kaderini oynuyorlar onlar. Yeryüzünde gördüğümüz her hadise senaryosunu Allah’ın yazdığı, rejisini Allah’ın yaptığı bir oyundur. Siz sanatçıları tenkit etmiyorsunuz, Allah’ı tenkit ediyorsunuz. Onun için Allah dedikoduyu ve eksik görmeyi yasaklamıştır”.
Ve bütün Bektaşiliğin (tasavvuf boyunca) hiçbirisinde bir tenkit göremezsiniz. Hiç kimseyi eleştirmezler. Çünkü Hacı Bektaş-ı Veli bu noktadan toplumun ağzını kapatmıştır. “Kaderi eleştirmeyin” diyor. “Olan hadise kadere aittir. Allah’ı hele, hiç eleştirmeyin!” diyor.
Tabii bu yüce zatların her birisi ayrı bir perspektiften Ahlak-i Muhammediyi işledikleri için aslında “Efendimizin ahlakı nedir?” deyince evvela bu yüce şahısların getirdiği çizgilere bakacağız.
Öyle uydurma birtakım tarih kitaplarının… Hele Emevîler devrinde yazılmış tarih kitaplarının uydurma kalıplarına itibar etmeyeceğiz. Hz. Peygamber onların söylediği gibi olamaz! Değildir de zaten!
Ama bir Hz. Mevlana‘nın anlattığı gibi, bir Hacı Bektaş-ı Veli’nin anlattığı gibi yüce insandır. Ondan dolayıdır ki, Efendimizin yüceliğini anlatmakla bitiremiyoruz. İnsanlık sevgisini, toleransını, hoşgörüsünü her bir çizgide mütalaa ederken… Mesela; buradan bir toleransına misal:
Bir gün Medine’de Efendimiz vaaz ederken, bir bedevi, yamyam gibi bir adam! Geliyor, gölgelik diyor, affedersiniz, burada sohbet olurken öteki köşesine gidiyor mescidin… Küçük suyunu döküyor, işiyor. Onun üzerine hemen Ömer kılıcına sarılıyor. Kellesini koparacak, camiye affedersiniz işenir mi? Kabilinden… Efendimiz bileğini tutuyor; “Ya Ömer bilmiyor, (diyor) bilmeyen insanı sakın eleştirmeyin” diyor. “Sen de bilmediğin zaman kim bilir neler yaptın” diyor. “Saçlarım beyazlandı” diyor bu hadiseden dolayı…
Onun için yani her şeyin temelinde, sembolünde mutlaka Efendimizin ahlakı yatmaktadır.
İçerik no: 2522
Gösterim: https://www.youtube.com/watch?v=c8k4x33Qob8