Nurbaki’yi Takip et



Şimdi! Bir defa infaktan kaçmak mümkün değil! Yani “Ben fakirim, ben güçsüzüm” sloganı yok. Çünkü Allah çeşitli nimetlerinden bir tanesini mutlaka insanoğluna vermiştir. Güzel sesten, tatlı dilden, gönül yapma sanatından hepsinden… Güleryüzden mutlaka birisini vermiştir.

Şimdi böyle olunca, hâli vakti yerinde olanların (orta olanların) en azından bir karın doyurmak, bir grubun karnını doyurmak, birkaç kişinin karnını doyurmak gibi… Ondan sonra efendim, mümkün olduğu kadar insanlara hizmet etmek gibi on günlük faaliyetleri olmalıdır. Hasta ziyareti, akrabalarını, komşularını, tanıdığı bir yerdeki güçsüz bir insanı, üşüyen bir insanı… Bunları yerine getirecektir.



Zengin için geçilecek merhale

Zenginler çok köklü yardımlar yapmak zorundadır. Genellikle bizde “yardım yapmaktan” bir tarz kaçış vardır. Yani nereden bulacağız fakiri? Herkes belli olmuyor falan… Birkaç defa da söyledim, insan maddi işlerden nasıl envaiçeşit yatırım yapıp da fizibilite filan hazırlatıyorsa, bu işi de ciddiye alacak. Mutlaka ekip dolaştırıp bulacak. Ciddi yardımlar yapacak.

Yani köşede bucakta kalmış, hanesi sönmek üzere olan öyle insanlar var ki; o zenginin yardımıyla dirilecek o hane yeniden faaliyete geçecek, yeni bir aile doğacak. Bunun zevkini o zengine hiçbir servet, iş hayatında hiçbir beceri veremez… Verse bakın iş hayatındaki beceriler daha çok hırsa gider. Hâlbuki böyle bir kazanmak böyle bir hayır onu daha çok güzelliklere iter. Bu bir kere zengin için açılan kapıda geçilecek çok merhaleler var.

: Efendim derler ki eski Ramazanlarda bilhassa bu son on gün içerisinde zenginleri tabii sorumluluğunu bilen, İslam'ı gerçekten yaşayan zenginleri büyük bir heyecan kaplarmış. Renkleri solarmış, uykuları kaçarmış bu son on günde daha nasıl yardımcı olalım? Daha nasıl gerçek fakirleri bulalım da onlara yardım edelim diye ve türlü bu konularda hepimizin bildiği gibi çeşitli şeyler buluyorlar, türler buluyorlar. 

İnfak: Vermek yetmez, biraz da borçlanın!

O kadar… Yine Efendimiz’in hayatını iyi anlamış, yorumunu iyi yapmış Büyük İslam Velileri öyle geniş toleranslı örnekler göstermiştir ki, Mesela; Şibli’ye “Neler verelim?” dediğimiz zaman, “Vermek yetmez” diyor. “Biraz da borçlanın!” diyor. Yani bunu nereden söylüyor? Bunu durup dururken söylemiyor. Hazreti Ebubekir’i görüyor söylüyor.

Milyarları sarf edip, borçlanıyor… Onu görüyor söylüyor, Efendimiz‘i görüyor söylüyor. Yani bunlar gerçekten asıl dinin aslıdır. Yani hiç kimse ben tasarruf içerisinde olacağım. Fukarayı da usulen aldatacağım diye, Müslüman olmaya kalkmasın. Ve şu on günlük…

Hatta bir şey daha söylemek istiyorum. Belki fazla din kalıpçıları benim bu sözüme ortak olmayabilirler. Orucu şu veya bu şekilde tutmamış insanlar, kendine göre bahaneler uydurmuş… Aslında orucun hiç bahanesi yoktur. Ben bu hususta çok geniş tetkikler yaptım. Orucun ne insanın çalışma gücüne mâni hâli vardır. Ne yorgunluk yapar ne kansızlık yapar. Bunların tam zıddını, hepsini aktive eder.

Bunların hepsi bahanedir. Hatta Amerika’da biliyorsunuz kronik hastalara oruç tutturuyorlar, birçok hastanelerde zehirleri atsın diye. Her ne sebeple olursa olsun diyelim ki, irade zaafından dolayı orucunu yedi ve ben nasıl olsa orucumu yedim, bana bir şey düşmez dedi. Gelsin bu on günde yardım etsin. Yardım elini uzatsın, bu on günün infakını yapsın. Sonra gelecek kendini bir kontrol etsin; orucu yiyebiliyor mu yiyemiyor mu görsün! Emin olun yiyemez.

Eğer şu on günde diğer oruç tutanlar gibi (hakiki Müslümanlar gibi ama) infaka riayet ederse, yardıma koşarsa gönlünde bir pencere açılacak!

Gönül diriliği için çare infak

Çünkü Efendimiz bu iş üzerinde çok durmuş. Bütün hastalıkların, bütün dertlerin nasıl belli ilaçları varsa gönül derdinin, gönül kararmasının, gönül katılaşmasının bir tek çaresi yardımdır. Paylaşma, yardımlaşma. Başkasını mutlu etme. Başka bir tarifesi yoktur. Yani kuru kuru insanlık sevgisi, kuru kuru insanları sevelim. Bunların hepsi laftır… Kimse kimseyi sevemez. Kendi can derdine düştüğü zaman (birçok filmlerin konusu olmuştur) insan insanın canının derdine düştüğü zaman…

Ancak bir istisnası vardır: Eğer insanlar, gönüllerinde bir noktadan hareket başlarsa, bir ayrı candır. Tasavvufta gönül diri değilse, insanı ölü sayar.

İşte! O gönül diriliği için bir tek çare vardır, vermek. Her türlü kendisinde nimetleri başkasıyla paylaşmak, içindeki kinleri atmak büyük bir infaktır. Onları atmak büyük bir infaktır. Çünkü Allah bir gönlüne gelmek için onu çöp sepeti gibi kinlerle, öfkelerle, düşmanlıklarla, hırslarla dünya (şeyiyle) servet amacıyla doldurursanız, gelmesi mümkün değil. Ama bunları atarsanız bir de gönül yaparsanız oraya bir ışık düşer.

İçerik no: 1179


Gösterim: https://www.youtube.com/watch?v=DA3bYAk0t7M



Bu içeriğin kısa adresi: https://nurbaki.org/1179