Nurbaki’yi Takip et
Gönül: İnsan Gerçeğinin Merkezi
Efendim gönül insanın asıl gerçeğidir çünkü insana baktığımız zaman maddesel hayatın zorlukları içerisinde belli yaşam öyküsünü yaşarken hep göz ardı ettiği bir iç dünyası vardır ki, insana duygu hâlinde gelen espriyi, bilincinde parlayan ışığı iç dünyasında bilmediği bir merkez yapmaktadır. Birçok insanın herhangi bir işe teşebbüs ederken, kaderinde belli bir çizgiyi oynarken iç dünyasından gelen yeri âdeta belli olmayan bir düğme vardır ki, sanki oraya basılmış da bir hevesin peşine düşmüş, bir duygunun peşine düşmüş, bir arzunun peşine düşmüş ve kendi kişiliğini bu iç dünyasındaki tüm duygularla birlikte tüm arzularla birlikte yaşamaktadır.
Maneviyatın Maddi Hayatta Yansıması
Gerçi çağımızda, işte makine insan tipi, maddeleşmiş yaşam biçimi… “İnsanın bu duygusal yönünü manevi, değerler yönünü” göz ardı ediyor gibi görünüyor ama hiç öyle değil. Bakıyorsunuz ki en olmadık yerde, en maddi sıkıntıların fırtınaların, hayatın en zor yaşandığı savaşların, yangınların felaketlerin içinde bile; insanın bir yerinde bir düğme, adeta “ben buradayım diyen” bir nokta var ki; bunun yüce dinimizde tanımı kalptir.
İslamiyet’te Kalp ve Gönül Kavramları
Yüce kitabımızda önemle üzerine basa basa insanların inançlı ve inançsız olanlarını ayırırken bunu kalp açısından değerlendirir. Sevgisi olmak, Allah’a yakin olmak, duygulu olmak yanıyla müspet bir insanı temsil eden kalbi ve taşlaşmış mühürlenmiş bir kalple de insanlık değerlerinin tümünü yitirmiş bir insanı tarif eder. Onun içindir ki, sözlerinizin başında söylediğiniz “çok önemli bir cümleye” katılmamak mümkün değil! İslamiyet, fevkalade zarif ve ince bir dindir. Çünkü asıl vakarrı İslamiyet‘in, inancın oturduğu yer kalptir. Yani gönüldür. Eğer biz gönlü anlayamamışsak ne İslamiyet’i ne dini dolayısıyla ne de yüce yaratanı anlamamız mümkün değildir.
Gönlün Din ve İnsanlık Üzerindeki Etkisi
Tam aksine dini anlayabilmek, İslamiyet’i anlayabilmek herkesin evvela merakla yaklaştığı sonradan sevgiyle sarılmak istediği, Allah duygusuna varabilmenin tek çaresi “gönül” dediğimiz, iç dünyamızdaki o zengin, o harika noktaya erişebilmektir.
Onun için programımızda “gönüllerde gezinti” kavramını getirmek istedik. Hem kendi gönüllerimizi gezeceğiz.
Hem de çok yüce insanların gönlünü gezerek asıl insanlığa ışık tutan manevi duyguları oradan derlemeye çalışacağız.
Çünkü bu sohbetimizin devamında, sayın seyircilerime anlatacağım ki; gönül insanın “en ölmeyen” yanıdır. Eğer bir gönülle irtibat kurmuşsanız, bir gönle yaklaşım duymuşsanız, çağların ötesindeki gönüllerle de beraber olursunuz. Gelecek insanların gönlüyle de beraber olursunuz.Eğer gönülde bir cereyanınız yoksa gönülden içeri giremiyorsanız ancak olduğunuz saati yaşarsınız. Maddesel bir yaşamdır, saati gelir kapanır gider perde…
Türk Kültüründe Gönül ve Yürek İfadeleri
Gönül sahibiyseniz yıllar ötesinin gönüllerine inersiniz. Türkçede çok ilginç iki tanım vardır. Kalp yerine bazen yürek, bazen gönül kullanılır.
Kalpte, çünkü iki önemli duygunun iki önemli direği vardır.
Bunlardan bir tanesi sevgi. Bir tanesi heyecan ve cesarettir. Türkçemizde heyecan ve cesareti, gönlün heyecan ve cesaretini kastettiğimiz zaman yürek kullanılır. “Ne yürek o!”… Sevgi ve aşktan bahsettiğimiz zaman da yine kalp, gönül kullanılır. Yani gönülle yürek iç içedir. Ve aslında kalbin yüceliklerini temsil etmektedir.
Hz. Şeyma ve Muhammed Türküsü
Yüce Peygamberimiz’in yeryüzüne şeref verdiği zaman gönüllerde başladı namesi.
Bunu bu sohbetimizde dile getirmek istiyorum. Yüce Peygamberimiz’e, Nur Dağı’nda Cebrail ilk mesajını getirdiği an, aynı anda Hz. Şeyma kendisinden yedi yüz, sekiz yüz kilometre ötede köyündeydi… “Gönlünde bir Muhammed şarkısı” doğdu birdenbire. Çok güzel sesliydi, Hz. Şeyma. Hazreti Peygamber’in biliyorsunuz süt kardeşidir. (Çocukluk arkadaşı ve süt kardeşi) Gönlünde öyle bir Muhammed türküsü doğdu ki; o anda gönüllerinde eziklik olan, gönüllerinde hüzün, gönüllerinde ümitsiz olanların bir anda bir neşeye kavuştuğu görüldü. Henüz daha Mekke’de, Medine’de esirler, kimsesizler, öksüzler ne peygamberliğin geldiğini ne bir dinin intişar ettiğini biliyorlardı. Hâlbuki, Hz. Şeyma’nın ağzında Muhammed türküsü şeklinde yansıyan bir gönül mesajı… Türküde de aynen şu ifadeler buluyordu: “Öksüzler, kimsesizler, zavallılar, esirler, cariyeler, müjdeler olsun size! Muhammed geldi! Hepinizi kurtaracak zulümden!”
Bakınız bu gönülden alınıp verilen bir mesajdır. Bu ne telsizle ne o zaman televizyon olmadığına göre ekrandan hoparlörle herkese ilan edilebilir. Bu, Cebrail’in gelip de Nur Dağı’nın çevresinde Efendimizin etrafında çok zarif bir dansla, bir titreşimle ilk ayetleri okurken, bir taraftan gönüllerde otomatik bir ümit, tüm sıkıntıların gafletlerin kalktığı görüldü ki; onun için gönül çok önemli bir şeydir bu.Gönüllerde gezinti yaparken bunu hiç unutmamak lazım gelir.
Gönül Penceresinin Açıklığı ve İttika
(Gayet de) şimdi hemen hatıra gelebilir ki; niçin Ebu Cehil‘in, Ebu Leheb’in gönüllerine mesaj gitmedi?
Allah diyor ki: “Benimle irtibatınız gönül penceresindendir, kalp penceresindendir. Bu kalbin açık olabilmesi için insanlar konusunda çok güzel şeyler düşünmeniz lazım. İnsanlara sevgiyle, merhametle bakmamız lazım. Bana karşı sorumluluk duygusu duymanız lazım” diyor ki, dinde buna “ittika” denir. Madem ki yaratıldın, madem ki içinde bir Allah duygusu var, “Ne yapmalıyım?” telaşı bir sorumluluk duygusudur… Ve “Madem ki benim gibi Allah’ı düşünen başka insanlar var, onların yardımına koşmalıyım” insanlara sevgi duygusudur. Bu duyguyu birlikte yaşarsanız kalp pencereniz açıktır. Aksi takdirde kalbiniz taşlaşmıştır. Ne gönülden bir mesaj alabilirsiniz; ne de bir başka gönle mesaj gönderebilirsiniz.
İçerik no: 1365
Gösterim: https://www.youtube.com/watch?v=aIqw8UsEzW8