kâinat muammasının en ince sırrıdır. «Nefsini bilen ‘ı bildi» hadisinin hükmü, bu inceliğin beyân emridir. Onun içindir ki bir ucu ile arûs-u ilâhî olan nefs, diğer ucuyla da en büyük düşmandır. Bu çok çetin problem kavranamadığı için ve tefsir ilminin birçok noktaları ehilsizlerce anlaşılamamıştır.


Nurbaki’yi Takip et


ilmi, maddeyi ve kütleyi tarif ederken «atâlet ve ağırlık» diye anlatır.

İşte insan kompleksinde ağırlık vücuda, atâlet nefse benzer.



En yeni fizik telâkkiler göstermiştir ki atâlet eskilerin zannettiği gibi âdî bir dirençten ibaret değil, bilâkis çok cevval bir enerjidir. Manyetik (yani endüksiyon) ve kinetik enerji gibi en yapıcı kudretlerin menşei atâlettir.

İşte nefs de böyledir. kompleksinde zahiren kötü bir direnç gibi dursa da insanın en yapıcı kudretlerinin menşei nefsidir.

Ancak o müspet kıymetleri usulüne göre laboratuvara vermek şartıyla. Hatta maddenin madde haline son veren şey kinetik enerjinin deşarjıdır. Bu boşalma keyfiyeti de atâletin usulüne göre teşkilatlanması sayesinde başarılır.

Daha açıklarsak: Maddenin madde halinin muhafazası için mukavemet demek olan atâlet, neticede maddenin madde haline son veren bir kudret haline getirilebilir.

Nefs de böyledir. Zahirde Allah’a giden yolda bir mâni iken, usulünce kullanıldığı takdirde Allah’a götüren bir sâik olur. Birinci halde “Büyük düşman,” ikinci halde “Allah gelini” rolüne girmiş bulunur.

İçerik no: 6743


Bu yazı Dr. Haluk Nurbaki’nin “Sonsuz Nur” kitabından alıntıdır.

Bu içeriğin kısa adresi: https://nurbaki.org/6743