İmandan sevgiye intikal, Allah sevgisinin nurunu yakar. Ne var ki, Allah sevgisi kesinlikle teorik bir tutku değildir. Aksine istekle seçilmiş bir eylemdir. Rıza ile başlar. Allah’ın takdirine büyük bir teslimiyet, her türlü tecelliye gönlünde sıcak bir hoşgörü ile sürer. Böylece benlikten adım adım uzaklaşmaya başlar.
Nurbaki’yi Takip et
Her sevgi, hoşgörü ve sevgiliden gelen her şey, içtenlik ister. Mecazi aşk‘ta bile, sevgiliden gelen ikram da, sitem de hep sıcak bir mutluluk yaratır. Allah’a inanıp, O’nu seviyorum dedikten sonra: Kadere rıza kaçınılmaz bir sonuçtur.
Allah sevgisi başladıktan sonra, dengeli bir şekilde artarak kadere rızayı en üst seviyelere getirir. Eğer, bu rıza gelişmeyip, ara sıra isyanlar hüküm sürüyorsa sevgide kesiklik vardır; çaresi infakı artırmaktır. Namaz konusu Allah sevgisinin en vazgeçilmez unsuru olduğu için, dikkat ederseniz o konuda ikaz bile gerekmiyor. Çağımızın “Benim kalbim temiz, Allah”ı da çok seviyorum” diyen taklitçilerine hiç aldırmayın. Zira kalp arınınca inanç ve Allah sevgisine koşar ki: Onun kapısı Namaz’dır.
Sevgide aksamalar nefsin gönle taktığı çelmelerdir. Yüce kitabımız Kur’an, infakı emrederek gönlü bu tehlikeden korumuştur.
Allah sevgisi arttıkça
Allah sevgisinin sırrı arttıkça nefs perdesi incelir. İmandan ve Allah sevgisinden murat: Nefsi, onun simgesi olan benliği eriterek sevgiliyi gönlünde hissetmek ve yaşamaktır.
Bu sevginin artışı, nefsi ve nefsin dünya ilgilerini sildikçe yavaş yavaş olayların ardındaki gerçek seyredilmeye başlar. İnsan, hikmetten hikmete geçerek, her yeni olayda, Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz kudretinden başka bir bahane olmadığını fark eder.
Hak aşığı olanların, dünyaya değil de; olaylara karşı tavırları ilâhi sevginin mihengidir. Dünyayı terk yanlıştır. Çünkü dünyayı terk kulluğu terk gibi bir tezattır.
Olayların etkilerini terk etmekse Hak aşığı için zorunludur.
Allah Sevgisi’nin, Allah indinde makbul olan sırrı ise gönlün her türlü telâş ve gaileden arınıp Allah’a âyine olma noktasına gelmesidir. Manevi eğitimle insan servetinden, tutkularının tümünden, gereğinde aziz sandığı canından bile vazgeçmesini bilecek ve tüm hayatını bu çizgide yaşayacaktır.
Allah sevgisinin gönüldeki şiddeti benliğin yok olma sürati ile paraleldir ve gönül arınmasını tamamlayınca âyine-yi ilahi olur. Allah’ın Cemali yansır.
Böyle bir durumda zaten kişilikten arınmış kulun yerini tayin mümkün değildir. Ne var ki bu anda Allah’ın aşk ateşi o gönüle Muhammed (S.A.S.) sevgisi eker. Allah aşkı ile dolan gönül, kulun ekranına Sevda-yı Muhammedi’yi doğurunca imanın asıl sırrı tamamlanır. Böylece Kelime-i Şahadet’in ilk ışığı, manadaki iman tahakkuk eder. Gönül semâsındaki sır budur. Aşk-ı İlahi öyle net bir gerçektir ki; gönle yansıyınca, o gönülde tüm sıfatların tecellileri o kulun dünyasına ışık tutar. Rahmetle yıkanan gönülde merhamet sonsuzlaşır; sabır, şefkat doğar. Unutmamak gerekir ki, ilahi tecellinin en bariz bir yanı heyecan ve cesarettir.
İlahi tecelliye uğrayan kul…
İlahi tecelliye uğrayan kul tüm bu yeniden hayat buluş sırrı ile Kainatın İncisi Efendimizin sevda fırtınasına yakalanır. Bu nedenle Efendimize gerçek iman, ancak gönüllerinde ilahi tecelli olanlara has bir sırdır. Böyle bir anda gönlün karşısında “Levlâke levlâk, lemmâ halaktü’I-eflâk” hadisi okununca “Vallahi haklısın, Billahi haklısın” diye coşar.
O kul artık bilmektedir ki: 24 saat içinde en temiz, en yakın, en güzel nefesi, Ezan-ı Muhammedi okunurken alabiliriz. Günde beş kez beş dakika kasvetten uzak şeytansız soluruz. Çünkü o anda Efendimizi soluruz.
Bir gönül mutlak anlamda ilâhi tecelliye uğrarsa âşık makamına intikal eder. Gönlünde, Efendimizin ışığını bulduğu kimseye nazar eder. Bir tarz Şems – Mevlana senaryosu doğar. Bu, gönüllerde bir semâdır.
Ne Şems sırrı ne Mevlana hikmeti kimsenin elinde değildir. Bu bir Allah vergisidir. Allah, istediği an, istediği gönülde bu semânın ateşini yakıverir.
İçerik no: 3144
Alıntı: Dr. Haluk Nurbaki’nin Gönüllerde Sema isimli kitabından alınmıştır.